Cuma, 20 Kasım 2009 03:35

BİR ANKETLE GERÇEK DEĞİŞİR Mİ?

 BİR ANKETLE GERÇEK DEĞİŞİR Mİ?

            

 

                                                                                                         Prof.Dr.Mustafa NUTKU

                        İNTERNETTE DOLAŞAN BİR ANKET

            Halen internette dolaşan www.bestofmen.org sitesi kaynaklı İngilizce bir ankette, isimleri alfabetik olarak sıralanmış ve aralarında Peygamberimiz’in (s.a.v.) isminin de bulunduğu on isimden birinin oylanması istenmektedir.            

            “Best of men”; İngilizce’de “insanların en iyisi” manâsına gelen bir sıfat ibaresidir. O anketin İngilizce açıklamasında –gönderilen kişilerin hepsi İngilizce bilip manasını anlamasa da- bu anketin “bütün zamanların en iyisi için bir oylama” olduğu da yazılmış bulunmaktadır. Bu siteyi kurarak böyle bir anketi yapanlar acaba kimlerdir ve ne maksatla bunu yapmaktadırlar?

            Yıllar önce de, Michael Hart adlı laik bir Amerikalı araştırıcı, “tarihin en mühim 100 insanı”nı, hayatları esnasında yaptıkları ile ilgili bazı gerçekçi kıstaslarla bilgisayar kullanarak araştırmış ve Peygamberimiz (s.a.v.) o araştırmada, birinci olarak tesbit edilmişti. Bu neticeden ve Müslümanların sayıca artış hızının diğer dinlere göre daha fazla oluşundan rahatsız olan bazıları, Michael Hart’ın bilgisayarla yapılmış o araştırmasına nisbeten hiç güvenilirliği olmayan bu anket çalışmasıyla, Peygamberimiz’den başka bir ismi birinciliğe çıkarmak gayreti içine girmiş olabilirler.

            Onların bu anketteki maksadı, neticeyi ilan ettiklerinde elbette açıkça belli olacaktır; fakat bu anket esnasında Müslümanların seslerini yükseltip itiraz etmeden ankete katılıp da, netice istediklerinden ve beklediklerinden çok farklı çıkınca itiraz ve tenkitte bulunmalarının, o zaman pek fazla faydası olmayacaktır.

           

            BU ANKETTEN ÇIKACAK NETİCE, ŞİMDİDEN BELLİDİR

            Bu anketten nasıl bir netice çıkabileceğini tahmin için şu rakamlara göz atmak kâfidir:

            Vatikan’ın açıkladığı 2006 yılı istatistiklerine göre, dünyadaki 6,5 milyar nüfusun 1,25 milyarı (%19,2’si) Müslüman, 2,15 milyarı (%33’ü) Hristiyandır. Bugünün şartlarında bunu tam doğru kabul etmesek bile, bugün de dünyadaki Hristiyan nüfusu Müslüman nüfusunun yaklaşık 1,5 katıdır. Dünyadaki Hristiyan ve Müslüman nüfuslarındaki bu büyük fark tabii ki, anket sonuçlarına da yansıyacaktır. Hristiyan nüfusta bilgisayar, internet ve İngilizceyi kullanma oranları da Müslümanlardan daha fazla olduğundan, bunların kullanılmasına dayalı olan ankette, tabii ki Hristiyanların ayrıca oy fazlalığı olabilecektir.  

            Yukarıdaki bilgiler ışığında, anketi yapanların Peygamberimiz’den başka bir kişiyi gerçeğe aykırı olarak “bütün zamanların en iyisi” (Hâşâ) ilan etmeleri, büyük bir ihtimal dahilindedir. Onların bu kötü niyetli planının şimdiden tahmin edilip, o planı bozmanın yolunun araştırılması ve bu anketin boykot edilmesinin de tavsiye edilmesinin yerine, Türkiye’de maalesef bu anketin çok safiyane bir şekilde ciddiye alınıp;  Müslüman halkımıza “- En çok kimi seviyorsun?” sorusu olarak gönderildiğine ve bu ankete katılıp cevap vermeğe ısrarla davet yapıldığına şahit oluyoruz.

           

            GERÇEKTE, EN ÇOK SEVİLMESİ GEREKEN İNSAN KİMDİR?

            Kötü niyetlilerin bu muhtemel planı bir yana, aslında  “- İnsanların en iyisi kimdir?” veya “- En çok kimi seviyorsun?” sorularından hangisiyle sorulmuş da olsa, bu soruların doğru cevabı, Müslüman için: Peygamberimiz’den başkası olamaz. Bunun, sevmenin sebebleri ve gerekçeleriyle geniş şekilde açıklanması yapılabilir. Özetle söylemek gerekirse, en iyi ve en fazla sevilebilecek olan insanlar; en başta peygamberlerdir ve onların da sonuncusu, en büyüğü ve hepsinin içinde en fazla sevilmeğe lâyık olanı: Peygamberimiz’dir. Allah (c.c.) onun şefaatine lâyık ve Cennette ona refik olmayı nasip etsin.

           

            “- EN ÇOK KİMİ SEVİYORSUN?”

            Konuşmaya yeni başlayan küçük çocuklara, Müslüman anneleri-babaları ekseriya:

             “- En çok kimi seviyorsun?” sorusunun doğru cevabını da öğretirler.

            Çünkü, bir akraba veya dost meclisinde bulunanlar, o küçük çocuğu bu soruyla imtihan ederler. Küçük çocuk, anne ve babasından öğrendiği bu soru için doğru cevabı tekrarlayarak; “Önce Alllah’ı, sonra Peygamberimiz’i sevdiğini” söyleyince, başta çocuğun anne ve babası olmak üzere hazır bulunanların yüzlerinde, bir memnuniyet ifadesi okunur.

            Fakat, çocuk biraz büyümeğe başlayınca, artık bu soru ve onun doğru cevabı ekseriya sanki “rafa kaldırılır” (!) ve anneler-babalar arasında, “çocuklarının uhrevî istikbalinden önce dünyevî istikbaline önem verir”(?) gibi, çocuklarının daha çok dünyevî istikbalinin en iyi nasıl olabileceğinin plan ve programları üzerine aşırı şeklinde odaklananlara çok rastlanır. 

            Bunun için çocuklarını gönderdikleri, isim veya zihniyet bakımından “yabancı” okullarda, çocuklarının zamanla zararlı bir şekilde “beyni yıkanır”; küçük yaşlarında öğrendikleri o soruyu ve o sorunun doğru cevabını unutup, o soruya başka yanlış cevaplar verir hale gelirler. Aileleri onlarda meydana gelen bu değişimi fark etse de; “.. çocuğumuzun istikbali..” gibi haksız gerekçelerle, bu hali hoşgörürler veya en azından bu kötü değişime karşı kayıtsız kalırlar.

 

            “ASIL İSTİKBAL” NEDİR?

            Halbuki, her insanın “asıl istikbali”: Onun âhiretidir. Âhiretteki ebedî hayatında -hadisin ihbarıyla-  kişi sevdiğiyle beraber olacağı”na göre, bir Müslüman’ın yalnız birkaç yaşındaki çocukluğunda o cevabı vermekle kalmayıp her yaşında, tüm insanlar arasında en başta Peygamberimiz’i, sonra diğer bütün peygamberleri ve onların yolundakileri sevmesi ve bu sevgiyle manen onların safında ve onların takipçisi olması gerekir.

            En çok Allah’ın ve Peygamberimiz’in sevilmesi, insana sadece “birkaç yaşındaki çocukluk devresinde Müslüman ebeveynlerinin öğrettiği bir sevmek tercihi”nden ibaret olmamalıdır; o sevgilerin insanın yaşı ilerledikçe gerekçelerinin de tefekkürü ile, şuurunun da katılıp daha fazlalaşması, daha yoğunlaşması ve insanın bütün varlığını sarması icap eder.

 

            “SEVMEK” HİSSİ, İNSANA NİÇİN VERİLMİŞTİR?

            Çünkü, aslında “sevmek hissi” insana Allah tarafından, öncelikle ve bilhassa en fazla sevilmesi gerekeni, o hissi verenin istediği gibi sevmek için verilmiştir. İnsan, bu muvakkat dünya hayatında Allah’ın kendisine verdiği tüm emanetleri O’nun hesabına kullanmakla imtihan olurken, “sevmek hissi”ni kullanmak şekliyle de mühim bir imtihanını olmaktadır.

            İnsan, bu dünyaya kendi isteği ile veya herhangi bir maddî sebeble gelmemiş; Allah tarafından gönderilmiştir. Kendisini bu dünyaya gönderen Allah’ın bundaki maksadını, gayesini ve kendisinden beklediklerini araştırıp ona uygun olarak yaşamalı; Allah’ın, kendisine emanet olarak verdiği bedenini, kabiliyetini, hislerini ve o hislerinin en mühimlerinden olan “sevmek hissi”ni de, O’nun hesabına ve O’nu razı edebilecek şekilde kullanmağa çalışmalıdır.

            İnsanın asıl büyük, ebedî kazancının ve saadetinin anahtarı budur.

 

Prof.Dr. Mustafa Nutku

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...