Çarşamba, 29 Eylül 2010 20:52

ANADİL

Lisanı Maderzad (anadil)

Diyarbakırlı bir genç, belgesel bir film yaparak yaramıza parmak basmış. “İki lisan bir bavul” adı altında 9 aylık bir uğraştan sonra 80 dakikalık bir film ile milletimizin huzuruna çıkmış. Kendisine buradan teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Filim, idealist bir öğretmenin Güneydoğu’daki bir Kürt köyünde yapmış olduğu görev esnasında karşılaştığı sorunları anlatıyor. Bu sayede hepimizin bildiği fakat görmezden geldiği bazı problemleri çok açık bir şekilde ortaya çıkarmış.

Bu idealist öğretmen 5 yıl boyunca öğrencilerine bırakın okuma yazma öğretmeyi, Türkçeyi bile doğru dürüst öğretemiyor. Peki, bu durum onun başarısız olduğunu mu gösteriyor? Hayır. Bu gayretli genç öğretmen, kötü bir eğitim-öğretim sisteminin kurbanı olmuş o yüzden sonuç alamıyor.

Bir akrabam, Lice’nin bir köyüne öğretmen olarak tayin olmuştu. Öğretmenlik nasıl gidiyor? Dini imani öğütler verebiliyor musun? Diye sorduğumda bana “yahu sen ne biçim soru soruyorsun! Bu çocuklara Türkçeyi öğretebilsem kendimi başarılı olmuş kabul edeceğim” demişti.

Şimdi kendisini daha iyi anlıyorum zira öncelikle çözülmesi gereken anadil sorunu var. Anadilde okuma yazma öğretilmeden soruna çözüm bulmak mümkün değildir.

Öncelikle anadilde okuma yazma öğretilmeli daha sonra Türkçe ve ilkokul dersleri verilmelidir. Aksi takdirde 8 yıllık emek çaba boşa gidecektir. Çünkü okuma yazmayı söken bir öğrenci sadece ders zamanı değil diğer bütün boş vakitlerinde hatta çobanlık yaparken bile öğrenme faaliyetini sürdürebilecektir. Çok az bir çaba ile devletin asli görevlerinden biri olan eğitim bu sayede sağlanmış olacaktır.

İyi de, ana dilde eğitim öğretim nasıl olacak? Şimdiye kadar senin bu söylediğin konuda hiçbir şey yapılmamış ki. Ne altyapı var ne de böyle bir hazırlık. Başbakan Erdoğan, “Devlet okullarında Türkçeden başka bir dil öğretemeyiz, kusura bakmayın” diyor.

Bir kere vatandaş olarak ben kusura bakıyorum. Eğer o koltukta oturuyor isen milletin problemleri ile ilgileneceksin ve çözüm bulacaksın. Değil 33 lisan, 333 lisan bile olsa insanların anadilde eğitim yapması öğrenmesi, kişinin en temel hakkıdır. Buna karşı çıkmak da geri kalmışlığın, baskıcı ve ırkçı yaklaşımın tipik bir örneğidir.

Bakın, anadil ile ilgili olarak Bediüzzaman ne diyor. Zamanın Sesi, Divanı Harbi Örfi isimli eserinin hatimesinde, anadil ile ilgili olarak, “İnsanda kaderin sikkesi lisandır. İnsaniyetin sureti ise, sahife-i lisanda nakşı beyan tersim ediyor (resmediyor).  Lisanı maderzad ise, tabii olduğundan, elfaz davet etmeksizin zihne geliyor. Alışveriş yalnız mana ile kaldığından, zihin çatallaşmaz. Ve o lisana giren maarif, nakşı alel hacer (taşa kazınan nakış) gibi baki kalır. Ve o zeyyi lisanı milli (milli lisanın işlemesi, nakşı) ile görünen, her ne ile olursa, menus (alışılmış) olur”.

Evet, anadil o kadar önemlidir ki;  o milli duyguların ışığıdır. Edebi eserlerin meydana çıkması için en gerekli şarttır. Eğitim ve öğretimin adeta hayat suyudur. Kıymet ve terakkinin terazisidir. Doğrudan doğruya herkesin vicdanını açan ışık demeti gibi tesirlidir.

İşte bu nedenlerden dolayı hamiyet sahibi olanlar anadilin gelişmesi için çaba göstermek zorundadır. Bu konuda Mutkili Halil Hayali Efendi’nin hazırlamış olduğu elifba, Bediüzzaman tarafından örnek gösterilmektedir. Muhakkak surette müracaat edilmelidir.

Evet, devletimiz şimdiye kadar Anadolunun her yerinde okullar açmış, gerekli öğretmen ve malzemeleri temin etmiştir. Bunun için herkesin şükran duyması gerekir. Lakin Türkçeyi bilmeyen çocuklar bu kadar emek ve masraftan istifade edememektedirler. Başta Kürtler olarak sadece kendi mahalli lisanlarını bilen çocuklar ilimden irfandan mahrum kalmışlardır. Zira bölge lisanını bilmeyen hocalar çok isteseler bile faydalı olamamaktadırlar.

Terörün bu kadar artması ve 30 bin insanımızı kaybetmemizin en önemli nedeni işte budur. Eğer 102 yıl önce Bediüzzaman’ın yazmış olduğu bir makalesinde olduğu gibi okullar açılmış olsa idi, bugün karşılaşmış olduğumuz sorunların çoğu çözülmüş olurdu.

Bakın Bediüzzaman daha o tarihte güzel bir örnek olması ve teşvik için üç yerde okul açılmasını öneriyor.  Beytüşşebap, Mutkan, Belkan, Sason, Sipkan, Hayderan civarında ve Van’ın merkezinde dini ilimler ile beraber fen ilimlerinin okutulduğu en azından 50 kişinin okuyacağı okullar açılmasını söylüyor.

Bu okullar sayesinde bölge halkının maddi ve manevi olarak kalkınabileceği hatta birlik ve beraberliğin tohumları atılarak devletimize büyük bir kuvvet temin edileceği ifade edilmektedir.

Kısaca devletimize büyük görevler düşmektedir. Bediüzzaman’a kulak verildiği takdirde sorunlar bir bir çözüme kavuşturulacaktır. Yok, eğer daha hayatında o bölgeye gitmemiş insanların, hele hele maneviyatta kör olanların fikirleriyle hiçbir yere varmamız mümkün değildir.

Rabbime, Bediüzzaman gibi bir zatı tanımak onun eserlerini okumak lütfünü bahşettiğinden dolayı sonsuz şükürlerimi sunuyorum…

Son Düzenlenme Perşembe, 30 Eylül 2010 20:53
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « HAİN KİM KATMERLİ AYRIMCILIK »

1 yorum

  • Yorum Linki a.kadir ceylan Çarşamba, 06 Ekim 2010 21:56 yazan a.kadir ceylan

    Tebrikler değerli ağabey.Üstadın görüşlerini tam olarak nazarlara sunmuşsunuz.İslami,insani ve nurcu bakış anlayışı budur.Ve kardeşliğin çözüm yoluda budur.Maalesef bir kısım dindarlar milliyetçi muhafazakar politikacıların etkisinde kalarak Kürt Meselesinde olması gereken şekilde konuşmaya cesaret edemiyorlar.Yazılarınızı sürekli takip ediyorum.Aslında bu yazınızı Yeni Asya ve Sentez haber de okumuştum.Ama o yazılara yorum yaz yazısı eklenmediğinden yorum yazamamıştım.Selamlar

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...