Cuma, 21 Nisan 2017 16:29

Kuzeyden Gelecek Olan Kavim

Tarihi kaynaklara göre; I. Dünya Savaşında 65 milyondan fazla asker cephelerde savaşmış, bunlardan 9 milyona yakını ölmüştü. Savaşta ölenlerin %95’i asker, %5’i sivildi.

1919 yılında Savaş sonrasında, Galip devletler tarafından dünyamızda barışın sağlanması ve korunması için (10 Ocak 1920) Paris Konferansı’nda Uluslararası Milletler cemiyeti kuruldu.

Milletler cemiyetinin Misyonu ve görevi savaşa katılan ülkelerin arasındaki sorunları adil bir şekilde çözmek ve dünya barışını tesis etmekti.

Milletler Cemiyetinin uyguladığı politikalar da; birçok ülkenin tahmin edemediği şekilde “yalnızca büyük devletlerin çıkarlarını koruması”, üzerine, diğer üye devletler tarafından güvenilirliğini yitirmesine ve böylelikle etkisini kaybetmiş bir kuruluşa dönüşmesine neden olmuştur.

Savaşı sona erdirmek için kurulan “Milletler Cemiyeti Galip devletlerin kısa görüşlülüğü ve barış özlemini kısa dönemli çıkarlara feda etmesi, İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcına neden olmuştu.

1945 yılında 2. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra bu sefer savaşın galip devletleri tarafından yine aynı Dünya barışı ve huzurunu korumak amacıyla” Birleşmiş Milletler örgütü kurulmuştur.

BM, kuruluşundaki Misyonu; "Egemen devletle­rin eşitliği" ve "İçişlerine karışmama-Adalet ve Güvenlik-Ekonomik kalkınma ve Sosyal eşitlik” ilkelerinin tüm dünya ülkelerini kapsamasını amaç edinmiş, küresel bir kuruluştur şeklinde tanımlamaktaydı.

Hâlbuki BM’nin kurulmasından sonra tek bir yıl savaşsız geçmemiş ve 20. Yüzyılda ölen insan sayısının yaklaşık 3’te biri bu dönemde ölmüştür. Dünyamızda gerçekleşen bu katliamlar maalesef “ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin” gibi ülkelerin eliyle gerçekleşmiştir.

Kurulan bu yeni sistemin “Birleşmiş Milletlerin” en önemli organı olan “Güvenlik Konseyi'nde” ise böyle bir eşitlikten söz etmek mümkün değildir.

ABD-Çin-Fransa-İngiltere-Rusya'nın kararları Veto etme yetkisine sahip olmaları sebebiyle, bu ülkele­rin çıkarları dışında bir Birleşmiş Milletler kararının alı­nabilmesini imkânsız kılmaktadır.

Adaletsiz ve taraflı bir yapılanma olan Birleşmiş Milletler; "Güçlü olanın sözünün geçtiği " bir arenaya dönüşmüştür. Böylesi bir örgüt ne kadar adil olabilir ki?

II. Dünya Savaşında 72 milyon insan ölmüş bunların % 33 asker, %67’si sivildi. İşlenen cinayetler-katliamlar-milyonlarca insanın ölmesi, Hiroşima ve Nagazaki'de on binlerce sivilin hayatına mal olan atom bombasıyla yok edilen hayatlar…

 “ABD-İngiltere-Fransa-Rusya-Çin” ve diğer tüm Avrupa devletleri I. ve II. Dünya savaşlarının sonrasında, topraklarında meydana gelen bu kanlı ve korkunç yıkımın yok oluşun, bir daha olmaması için "bir daha asla" ana vatanlarını yerle bir edecek savaşlara hayır dediler, aralarında barış yaptılar.

Fakat aralarında yapılan bu barış kendi ülke toprakları sınırlarında geçerliydi. Savaşan ülkelerin bu barış antlaşmaları aralarındaki rekabeti ve güç mücadelesini bitirmemişti.

1945’ten sonraki “Soğuk Savaş” döneminde Batılı güçlerin kendi aralarında planlanan savaşı kendi topraklarında yapmaması, aralarındaki rekabeti ve savaşı dünyanın diğer ülke topraklarına taşımıştı. Bundan böyle yeni bir sürece girilmiş oldu.  

Bir daha asla kendi topraklarında savaşmak istemeyen devletler, aralarındaki bu güç mücadelesini, rekabeti ve savaşı, artık Kore, Vietnam, Yemen’e ve diğer dünya ülkelerine taşımışlardı.

Günümüzde ise 11 Eylül 2001 den sonra oluşturulan kaos stratejisi ile, savaşı meşru hale getirerek aralarındaki bu güç mücadelesini, rekabeti ve savaşı maalesef şimdide Afro-Asya İslam ülkeleri topraklarına taşımışlardır. Afganistan ile başlayan süre. Irak-Suriye-Libya-Yemen ve diğer ülkelerin işgalleri ile devam etmektedir.

İşte bu zihniyet; Coğrafyamızdaki İslam Ülkelerini parçalayarak İsrail devletinin güvenliği tesis etmek için şimdide sivil Müslüman halkın kanını akıtmaktadır.

Milletler Cemiyetinin kuruluşundaki, si­vil­le­rin öl­dü­rül­me­si­nin ka­bul edi­le­mez­li­ği ve sömürge topraklarında milletlerin kendi kaderini belirleme hakkı, aynı zamanda Birleşmiş Milletlerin de kuruluş ilkeleri ve Misyonuydu.

Silahsız sivil insanlar konvansiyonel ve kimyasal silahlarla Suriye de, Irak da öldürülürken Birleşmiş Milletler ilkeleri hani nerede?

Birleşmiş Milletlerin ilkeleri gereği savaşlarda sivil insanlar öldürülemez kurallarına ne oldu?

Suriye’de-Irak’ta sivil halkın yanlışlıkla bombalanması, Üzerlerine kimyasal silah atılarak toplu olarak öldürülmeleri, yok edilmesi bizlere Hiroşima ve Nagazaki’de 300 bine yakın insanı katleden zihniyetin üstüne bina ettiği “Birleşmiş Milletler” örgütünün amacını göstermektedir.

Bütün bunlar aslında, Yeni Dünya düzeninde Bölgemizde I. Dünya savaşından sonra İngiltere ve ABD hamiliğinde kurulan İsrail devletinin güvenliği için yapıldığını açık olarak göstermektedir.

ABD’nin ulusal güvenlik politikalarının ve Dünya hegemonyasının önemli ayaklarından birini oluşturan ve ağırlıklı olarak Siyonizm’in güdümünde olan Hollywood yapımlarından bir örneklemeye değinilmesi yerinde olacaktır: Matrix (Reloaded) filminde; Neo’yu taşıyan Nebukadnezar gemisinin Zion halkını ve şehrini korumak, için kurtarıcıyı getirme sahnesi bana, gelecekte olacak bir olaydan çok yaşanmış bir kurtuluş vakasını hatırlatmıştı.

Zion halkının kurtuluş sahnesi aslında tarihte yaşanmış bir vakadır: 1483 yılında İspanyada Elhamra kararnamesi ile “ya Hristiyan olun ya da, bu toprakları terk edin” baskıları ve de diğer Avrupa ülkelerinde de kurulan Engizisyon mahkemelerinde yargılanmadan katledilen Yahudilerin, Osmanlı sultanlarının gönderdiği “kurtarıcı gemilerle”-Nebukadnezar’ın Zion halkını kurtarması misali- kurtarılıp emin bir vatana kavuşmalarını hatırlatıyor.

Osmanlı Devleti Sultanlarının “Mazluma dini sorulmaz” anlayışı ile “Nebukadnezar” gemilerini gönderdiği tarihten bu yana, İslam coğrafyasında yaptığınız katliamlardan sonra bir daha sizlere “kuzeyden gelecek olan kavim” “Nebukadnezar” gemisini gönderir mi acaba?

Yoksa Babil’den Sürgün edilmenizin intikamını size yardım eden, topraklarına kabul eden Osmanlı evlatları Müslüman halktan mı alıyorsunuz?

Sonuç

Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletlerin bütün insanlığa karşı adaletsiz ve sorumsuz uygulamaları gözden geçirilmelidir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ ın müesses nizamın efendilerinin yüzüne bir tokat gibi çarpan “Dünya Beşten Büyüktür” gerçeği mutlak surette işlerlik kazanmaya mecburdur.

Birleşmiş Milletler’ in II. Dünya Savaşı’nın galiplerinden teşkil olan daimi üye sayısının artırılması gerekmektedir. Zira gelinen noktada bu sistemin sorunları çözmekten ziyade krizleri derinleştirdiği görülmüştür. Ki bunun en somut örneği altı yıldan bu yana devam eden yirmi birinci yüzyılın en acımazsız savaşının yaşandığı Suriye meselesidir.

II. Dünya Savaşından sonra, Batı bloğu içinde meydana gelen en önemli kamplaşma Avrupa içinde yaşanmıştır. Aslında Avrupa II. Dünya savaşından sonra “Anglo-Saksonlar” ABD-İngiltere tarafında işgal altına alınmış ve halen hakimiyet altında tutulmaya çalışılmaktadır.

Avrupa Ülkelerini; Avrupacı kanat ve Atlantikçi kanat olarak ikiye ayıran bu durum, temel güvenlik meselelerinde bile derin görüş ayrılıklarına sebebiyet vermiştir. Fransa’ nın NATO’nun Askeri kanatın dan ayrılmasında ve günümüzde devam eden bu karmaşanın geri planında bu güç mücadelesi yatmaktadır.

Anglo-Saksonlar kendi çıkarları doğrultusunda Avrupa üzerinde kurdukları egemenliğin devamı veya son bulması üzerine devam eden çekişmenin istenmeyen sonuçları İslam Coğrafyası üzerinde devam etmektedir.

Hiç kuşku yok ki, Uluslararası Siyonizm’in perde arkasından yönettiği bu süreçte tek gerçeklik; her ne pahasına olursa olsun İsrail’in güvenliğinin sağlanmasıdır. İsrail’in Güvenliğinin sağlanması uğruna, akan Müslüman kanının zerre ehemmiyeti yoktur.

Ancak unutulmamalıdır ki; “Oyun kuran ve Oyunları bozan ve dahi gerçek Hakimiyet ALLAH cc nün dür.”  

Çetin ZAMANTIOĞLU

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...