Çarşamba, 11 Mart 2009 03:56

DARBECİ MANTALİTE

DARBECİ MANTALİTE

                                                                       Emekli Hakim Binbaşı Yusuf ÇAĞLAYAN

Siyasi ve İdeolojik Bir Sapkınlık: Darbecilik…

Darbecilik ideolojik ve siyasi bir sapkınlıktır. Sapkın düşünceler, bir takım düşünce kalıplarını mutlaklaştırma, takıntı haline getirme sebebiyle, bu düşünceleri sabit doğru kabul ederek, her şeyi bu düşüncelere nispeten anlamlandırma ya da algılamadır. Böyle bir algı, doğal olarak bu düşünceye uymayanlara müdahale hakkını meşru görmeye kaynaklık edecektir. Çünkü, Eğer gerçeklik ile bizim ona ilişkin algı ve tasavvurlarımızın aynı olmadığını idrak edemezsek, görece olan algılarımızı sadece kendi kendimizin aşamadığı yasalar haline getirmekle yetinmez, farklı görüşlere, farklı düşüncelere, farklı inançlara saygı duymak için bir neden göremez hale de geliriz. Daha da ileri giderek, milletin inanç ve kültürel değerler sistemini tehdit olarak algılayabiliriz.  Hatta, zaman zaman durumdan vazife çıkarıp, bu mutlaklaştırdığımız görece doğrularımızı, milletin iyiliği için(!) ona dayatmayı modern ve çağdaş bir insanlık vazifesi haline getirebiliriz. Bir de kontrolümüzde hiyerarşi zinciri ile bize bağlanmış silahlı bir güç var ve bu gücü, kendi mutlak doğrularımızı gerçekleştirmeye tahsis edebilirsek ne ala… İşte darbecilerin belli periyotlarla geçirdikleri darbe nöbetlerinin altında böyle bir sapkınlık bulunmaktadır.

Toplumlarda merkez ile muhit birbirine bağlı olarak şekillenir. Eğer toplumun merkezinde bir şahıs, bir zümre, bir ideoloji, bir ırk, bir töre, bir diktatör, bir ruhban var ise, o toplumda muhit de, yani kurumlar da, devlet otoritesi de bunlara göre şekillenecek, işlev kazanacaktır. Millet ve adalet ikinci plana düşecektir.  Tek liderli, tek partili toplumlarda hakikat algısı, o tek liderin, tek partinin algısı kadar olacaktır. Tüm sistem, o tek lider veya partinin otoritesini kuran ve koruyan normlardan oluşacak, kurumlar bunu takviye eden bir yapıya dönüştürülecektir. Bu yapı ile çelişen kişi, davranış, düşünce, yenilikler v.s. dışlanacak, hatta ezilecektir. İç güvenlik algısı da buna göre şekillenecektir. En önemli kurumlar, bu yapıya göre işlev kazanacak, yani göreceleşecektir…Çünkü, her iktidar sahibi şahıs veya zümreler, yasaları, ideolojiyi, inançları, kurumları kendi otoritesine güç veren bir formata sokar. Bütün gücünü, bu formatı korumaya tahsis eder. Değişim imkansız hale gelir. Çünkü, milli iradeye göre şekillenmeyen yapılar, insan bedeninin hastalıklara karşı korunma sistemleri geliştirmesi gibi, değişime karşı korunma sistemleri geliştirirler. Ülkemizde uzun yıllar yaşadığımız darbelerin temelinde kendi ideolojisini mutlaklaştırmış ve devleti ve kurumlarını da bu ideolojiye göre şekillendirmek isteyen bir avuç insan vardır. Darbeciler(e) göre şekillenmiş bir sisteme, millete ve onun gücünün örgütlenmesine dayalı milli bir sistem diyebilir miyiz? Diyemeyiz… Çünkü, bu sistem Milletin hak ve çıkarlarını koruma işlevine sahip değildir. Adalet işlevine sahip olmayacaktır. Çünkü, yargı kurumunun göreceleşmesi adaleti ortadan kaldırır. Toplumun hizmetinden çıkmış, topluma tahakküm eden bir sistemin bekçiliği de ancak darbecilere yaptırılabilir. … Darbeciler, kendilerine durumdan vazife çıkarma yetki ve fırsatı veren bu sistemi kutsallaştırmışlardır.

Sapma Noktası: İç Güvenlik Algısı…

Tek partili uzun bir dönemden geçen ülkemizde, belli bir kalıba dökülmüş bürokratik zihniyet, çok partili dönemde millet iradesinin yansımalarını yadırgamış ve derhal Cumhuriyete karşı bir oluşum olarak tanımlamıştır. Devleti rejime, halkı da rejimin güvenliğini tehdit eden bir varlığa indirgeyen resmi ideoloji, milli iradeyi tehdit olarak algılamaya yol açan sakat bir iç güvenlik kültürü üretmiştir.  Resmi ideolojinin şekillendirdiği bu iç güvenlik kültürü giderek bir darbe kültürüne dönüşmüştür.

Bir ülkenin toplumsal barışı, toplumsal kalkınması, milli savunması, o ülkede tüm toplumu kuşatan bir dayanışma kültüründen beslenir. Devletlerin gücü, halktaki bu dayanışmayı temsil etmelerinden kaynaklanır. Halktaki bu dayanışmanın organizasyonu devlet olarak somutlaşır.  Dayanışma kültürü suni olarak oluşturulamaz. Başka toplumlardan da aktarılamaz. Her toplumun dayanışma kültürü kendine hastır. Devletlerin kurulması ve çöküşü, yapılanmasını bu dayanışma kültürüyle temellendirme başarısı ile alakalıdır. Bugün ülkemizde bir dayanışma kültürü var mıdır? Vardır, hem de, en yıkıcı darbelere rağmen ayakta kalabilmiş ve toplum katmanlarının ortak paydası haline gelmiş çok güçlü ve dinamik bir  dayanışma kültürü vardır. Devlet de, kurumlar da bu dayanışma kültürünün eserleridir. TSK da varlığını ve gücünü bu dayanışmadan alır. Sorun, bu dayanışma kültürünü iç tehdit olarak algılayan darbeci zihniyettir. İşlevi ise, toplumun dayanışma kültürünü devre dışı tutmak… Darbecilerin bu dayanışma kültürü ile barışık olmayışları, sistemin enerji santrali olan bu kültür ile bağlantıyı koparmakta, işlevsiz kılmaktadır. Şaşkınlığın böylesini açıklamak mümkün değil. Bir toplumun değerler sisteminin devre dışı kalması hangi akla, kime hizmet eder? Yaşadığımız had safhadaki iç entegrasyon sorunları  bundan kaynaklanmıyor mu? Kısaca, toplumdaki parçalanmaların müsebbibi, durumdan vazife çıkaran darbecilerdir. Milletimizi Türk ulusalcılığı ile Kürt ulusalcılığı kıskacına sıkıştıran Ergenekon ve PKK yapılanmaları bunların eseridir.

Darbeciliğin İflası: 28 Şubat…

Darbeleri meşrulaştırmak için geçmişte yapılan provokasyonları, anarşi ve terörün darbe şartlarını olgunlaştırma aracı olarak nasıl kullanıldığını, bizzat darbecilerin medyaya yansıyan itiraflarından, ses kasetlerinden öğrendik. O dönemlerde toplumun sosyo-kültürel yapısı ve  uluslar arası konjonktür bu tür provokasyonlara elverişli bulunuyordu. Ancak, 28 Şubat baltayı taşa vurmuştur. Öncelikle, darbecilerin TSK içinde BÇG gibi kurumsal hiyerarşi dışında bir yapılanmaya gitmesi, darbede kurumsal hiyerarşinin kullanılamadığının açık bir göstergesidir. Bu sebeple, darbeciler BÇG yapılanmasını açıkça tasvip etmeyen unsurları irtica suçlaması ile geniş bir tasfiyeye tabi tutmuştur. Bu tasfiye, TSK’ya karşı yapılan provokasyonlarla gerçekleştirilmiştir. Tasfiye edilenlerle birlikte, tasfiye edilmekten çekinip kendiliğinden emekli olanlar da düşünülürse, büyük bir TSK kitlesi sine-i millete dönmüştür. Böylece, darbecilerin artık milleti ve değerler sistemini  hedef alma noktasına geldikleri açıklık kazanmıştır. TSK’nın toplumun değerler sistemine kurumsal bakış açısı darbecilerin tekelinde değildir. Bunun en büyük delili de, bizzat TSK’dan tasfiye edilen subay astsubaydır. Dahası, rütbeli personel de milletten soyutlanamaz. Er faktörü ise, zaten milletin bizatihi kendisidir. Kısaca, TSK’nın inanç ve kültürel yapısı, doğal olarak kaynağı olan milletimizin temel değerlerinin bir yansımasından ibarettir.  Bu yapıyı değiştiremezsiniz. Dolayısıyla, artık bu yapıyı darbeci entrikalarla, milli iradeye ve temsil ettiği değerlere karşı kullanmak da mümkün olmayacaktır. Toplumu güvenlik öncelikli bir yapıda tutarak, yapay güvenlik olayları tertipleyerek darbe ortamı hazırlayanların maskesi düşmüştür. Toplum, iç entegrasyonu tahrip eden, toplumu çeşitli alt kimlikler temelinde farklı dayanışma gruplarına bölüp karşı karşıya getiren darbecileri tanımaktadır. Bizatihi darbeci mantalitenin tasarlanmış bir dış provokasyon olduğu ortaya çıkmıştır. Toplum, kendi öz değerlerine yaslanmış ve tüm alt kimlikleri nötralize eden ortak bir uzlaşma ve dayanışma  kültürünü inşa etmiştir. Toplum, demokrasiye ve temel insan haklarına sahip çıkan bir anlayışa sahiptir. Toplumsal barışı ve toplumsal kalkınmayı sağlayacak gerçek kültürel ve bilimsel değerleri kavramıştır. Toplum, bölünmez bütünlüğümüzü, iç ve dış güvenliğimizi temin edecek bir dayanışma kültürüne sahip bulunmakta ve bu dayanışma kültürünü politik sürecin hizmetine koymak istemektedir. İşte, toplumun dayanışma kültürüne karşı ideolojik bir saplantı içinde olan darbeci çevreler, doğrudan toplumun bu kimlik değerlerini hedef alan bir darbenin imkansızlığını artık idrak etmişlerdir.

Normal hiyerarşinin dışında BÇG adı altında hiyerarşik bir örgütlenmenin gerçekleştirildiği dönemleri herkes biliyor. 28 Şubat TSK’nın değil, BÇG’nin eseridir. Çünkü, BÇG, kurumsal değil, darbecilerin şahsına bağlı bir yapılanmadır. 28 Şubat, bir avuç darbecinin önce TSK’ya daha sonra da bürokrasiye ve tüm topluma dayattığı bir süreçtir. Zaman zaman hiyerarşi dışı açıklamalar yapıldığı, normal hiyerarşinin en üstünde bulunan komutanlarca, “bizim bilgimiz dahilindedir” şeklinde bir açıklama ile hiyerarşideki bozulmanın üstünün örtülmeye çalışıldığı dönemleri biliyoruz. Bu dönemlerde TSK’daki kurumsal hiyerarşi büyük zarar görmüştür. TSK’nın siyasallaşması, en başta TSK hiyerarşisini tahrip edecektir. Merkezden BÇG adına gelen çok çok alt rütbedeki kişiler ile taşradaki üst rütbedeki bir birlik komutanı arasında kurumsal hiyerarşiyi tepetaklak eden ilişkiler yaşanmıştır. CÇG yapılanması da, TSK’yı siyasallaştıran bir yapılanma idi. Ancak, Ergenekon ve Encümen-i Daniş türü yapılanmalar, daha da ileri gitme, emekli olup sivil statüye geçmiş generallere, TSK unsurları üzerinde hiyerarşik bir konum sağlama riskini  taşımaktadır. Böyle bir durumu ne milletin ne de TSK’nın kabullenmesi mümkün değildir. Artık darbecilik, TSK bünyesinde, toplum bünyesinde ve uluslar arası toplumda dayanak bulamayacak kadar iflas sürecine girmiştir ve 28 Şubat Süreci de bu iflasın başlangıcı olmuştur.  

Yeni Strateji: Ergenekon Yapılanması

Darbecilerin temel stratejisi, toplumu “güvenlik öncelikli” bir toplum haline getirmek ve bu özellikte tutmaktır. Çünkü, darbe için çıkış kapısı, müdahaleyi  kaçınılmaz kılacak durumun vaki olmasıdır. Vazife bu durumdan çıkarılacaktır. Çünkü, darbecileri göreve ancak güvenlik öncelikli bir toplum mantalitesi çağırabilir. Devlet gücünün bir darbe ile ele geçirilmesinde en elverişli meşrulaştırma aracı bu toplumsal mantalitedir. 28 Şubat sürecinde, eksikliği hissedilen şey, işte tam da bu mantalitedir. Sadece, bir avuç çıkar ve banka soyguncusunun yaygarası, 28 Şubat’ı meşrulaştırmaya yetmemiştir. Darbenin toplum desteğine dayandığı intibaının oluşturulması ve buna yaslanarak müdahale yapılabilmesi için, paralel bir sivil toplum oluşturulması zaruri hale gelmiştir. Amaç, sivil muhafazakar milli iradeye karşı, sivil karşıt bir kesim oluşturmak…Durumdan vazife çıkarıldığı anlarda bu kitleyi kullanarak, darbenin meşruiyetini iddia edebilmektir.

Bu şekilde strateji değiştiren darbeciler, özellikle emekli olarak sivilleşmiş(!)olan askerlerin ön ayak olduğu bir sivil örgütlenme başlatmıştır. Bir kısım emekli askerler çeşitli sivil toplum kuruluşlarında  öncü görevler üstlenerek, basında, açık oturumlarda ön plana çıkarak, toplumu laik-antilaik kutuplaşmasına sürükleyecek bir psikolojik harp başlatmışlardır. İşte Cumhuriyet mitingleri bu amaçla tertiplenmiştir. Geçmişte de darbe destekçisi olan bazı sivil toplum unsurlarını bütünleştirmek ve aktive etmek amacıyla, Danıştay baskını, yandaş medya organlarına bomba atma gibi çeşitli provokasyonlar gerçekleştirmişlerdir. Benzer provokasyonlar gerçekleştirmek ve müdahaleyi meşru kılacak kaos ortamını hazırlayacak unsurlarca kullanılmak üzere TSK envanterine kayıtlı olduğu belirlenen askeri malzemeleri, askeri güvenlik sistemini aşarak açık araziye taşıyabilmişlerdir. İrtica mı, modern ve çağdaş cumhuriyet mi şeklinde bir seçenek dayatması ile devlet kurumlarını veya  içindeki bir takım unsurları da kendi yanlarına çekmeye çalışmaktadırlar. Amaçları ise, devleti ve kurumlarını, toplumsal iradenin örgütlenmesi olan ve topluma hizmet eden yapılar olmaktan çıkarıp, milli iradeye karşı kullanılan bir oligarşik elit örgütüne dönüştürmektir. Ergenekon davası, ülkemiz için tarihi bir dönüm noktası olacaktır.

(09.03.2009/10.03.2009 Tarihlerinde Zaman Gazetesi Yorum Sayfasında yayımlanmıştır.)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Perşembe, 12 Mart 2009 05:35
Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...