Artık şunu açık ve net olarak görmeliyiz ki, İsrail Ortadoğu’da istediğine ulaşmak için son kozunu oynamaktadır. Daha önce ki yazımda da belirttiğim üzere İsrail şu an kaynayan Suriye topraklarından kendi hedefine uygun bir sonuca ulaşmaya gayret göstermektedir. Bu bağlamda bölünmüş bir Suriye ve özellikle Kuzey Suriye ‘yi kontrol eden bir “ Kürt Özerkliği “ İsrail için Nil den Fırat’a giden yolda bulunmaz bir “ Hint Kumaşıdır”.
Bununla birlikte İsrail için” Arap Dünya’sının” ortasında her zaman tehlikede olan “ İsrail Hayat Sahasını” güvenceye alma gayretleri de önemlidir. A.B.D ve Avrupa Birliği dıştan bir güvence olsa da bölgeden güçlü ve de Müslüman bir ülke olan Türkiye’yi de kendi “ Hayat Sahasını” kollama adına kullanmakta bir o kadar ciddiyet oluşturmaktadır.
Bunu sağlamak adına 1990’ lı yıllardan itibaren büyük gayret sarf eden İsrail “ Mavi Marmara “ hadisesine kadar bu emeline ulaşmıştı. Türkiye’yi 1990’lı yıllarda “ Çiller ve Mesut Yılmaz Hükümetleri” döneminde (1) avucunun içine alan İsrail özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay 2nci Başkanı Çevik Bir’in üstün gayretleri ile askeri anlamda da Türkiye’yi ve TSK’nin gücünü kullanır hale gelmişti.(2)
Buraya kadar normal ve devletler bazında olağan karşılanabilecek(!) bir ilişki gibi gözüken bu yakın ilgi ve ilişki maalesef Türkiye’de halk tarafından seçilmiş bir hükümetin İsrail ile olabilecek ilişkileri gözden geçirme istek ve gayretleri karşısında bunu kabul edilemez addeden ve İsrail ile ilişkilerin korunması adına bu seçilmiş hükümetin görevden uzaklaştırılmasının MGK kanalıyla müsaade edilmediğini vurgulayan “Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri’nin Genel Kurmay 2 nci Başkanı olan Çevik Bir “bir garabeti ortaya koymuştur.( 3)
Bu durumun çok iyi irdelenmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Silahlı Kuvvetleri’nin Genel Kurmay 2nci Başkanının kendi ifadeleriyle(4) İsrail’in bölgede ne yapmak istediğini bilen ve İsrail ilişkilerini gözden geçirmek arzusu taşıyan Türk Halkının seçtiği bir hükümeti İsrail adına görevden uzaklaştırmak plan ve eylemleri nasıl kabul edilebilir? Önemli olan Türkiye Cumhuriyeti’nin âli menfaatlerini korumak mı? Yoksa İsrail’in menfaatleri için Türkiye’yi kullanmak mı? Bu bağlamda milletin emrinde olması gereken ve buna memur kılınmış personelin, milletin seçtiği ve kendini yönetmesi ile ilgili görev verdiği bir seçilmiş hükümete başka ülkenin menfaatlerinin korunması adına o ülke ile ilgili ilişkilerin dayatılması nasıl kabul edilebilir? Bu nasıl vatanseverlik ve milliyetçiliktir?
İşte imanlı, vatansever insanların böyle tezgâhlara karşı” İTTİHAD, TESANÜD, UHUVVET, MUHABBET “ şemsiyesi altına girmesi ne kadar önemlidir. “Mü’min mü ‘minin kardeşidir” ayeti kerimesini iliklerimize kadar işletmeli ve bu emirle hemhal olmalıyız. Aksi takdir de İsrail’in “ Dini vecibesini” yerine getirmek adına (Nil’den Fırat’a olan bölgenin ele geçirilmesi) senaryoları karşısında oyuncak oluruz ve Ahiret’te bunun hesabını veremeyiz, Resul-u Ekrem’in yüzüne bakamayız…
Kaynak:
(11) Formula for Stability: Turkey plus Israel by Çevik Bir and Martin Sherman Middle east Quarterly Fall 2002 ftkp sf,2
(22) A.g.e ftkp sf,3
(33) A.g.e ftkp sf : 3,4
(44) A.g.e ftkp sf : 3