Çarşamba, 11 Aralık 2013 14:50

İslam Toplumunun Can Damarı: Meşveret Düsturu

.…..e göre
Japonya, İspanya ve Türkiye’deki üç gözlemcinin aynı anda birbirleriyle cep telefonu bağlantısı yapıp güneş hakkındaki hükümlerini tartıştıklarını düşünelim: Japonya’daki güneş doğuyor, Türkiye’deki tepede ve İspanya’daki ise batıyor diyecektir. Güneş hakkındaki bu üç farklı hüküm, ….e göre bir hükümdür. Yani mutlak hakikat değil, nisbi hakikattir.
Görüldüğü üzere tek bir hakikatin gözlemcilere göre çeşitlenmesi, o gözlemcilerin durumu ile yakından alakalıdır. Bir hakikat, müşahede edenin durduğu yer(e) göre çeşitlenebilmektedir. Nisbi (bağlı) hakikatlerin mutlak hakikatlerden farkı, bu çeşitlenme noktasında ortaya çıkmaktadır.
Fotoğraflar, fotoğraf makinesinin durduğu yere göre, arazi planları, röper taşının durduğu yere göre çeşitlenmekte ve farklılaşmaktadır. Özetle benim gördüğüm manzara, benim durduğum yere, senin gördüğün de senin durduğun yere göredir.
Bu örneklerle şunu anlatmaya çalışıyoruz: Bizim algılarımız görelidir, mutlak değildir. Durduğumuz yere göre çeşitlenmektedir. Durduğumuz yer, sadece mekan anlamında değildir. Yaşımız, cinsiyetimiz, tahsilimiz, bilgi veri tabanımız, mesleğimiz, aidiyetlerimiz gibi değişkenler bizim gözlem bağlamlarımızı çeşitlendirmektedir.
Özetle, insanların durdukları yerler farklı olduğu için, insan adedince gözlem bağlamı vardır ve dolayısıyla da hükümler o oranda çeşitlenmektedir. Buradaki sorun, insanların kendi gözlemlerini mutlaklaştırması, hakikati, kendi durduğu yerden görünene indirgemesidir. Hakikati kendi görüşüne tahsis etmesi, hakikati kendi algısı ile tahdit etmesidir.
Muhakemat’ın Unsuru’l Hakikat, dördüncü mesele’si incelenirse, “İtikad-ı cazim, Hüda ve Peygamberimizin muratlarına kat’iyyen vaciptir; fakat murad hangisidir, muhtelefin fihtir” denildiği görülecektir. Bu ne demektir? “Ayet ve hadisin muradı haktır ve bu murada kesin inanmak gerekir. Ancak, murad hangisidir noktasında ihtilaf vardır. Muhakkikinin ihtilafatı bundandır…” Sonuç, “Keyfiyette içtihat ve tevilin mecali vardır” Yani, muradı yorumlayan, keyfiyetini açıklayan insandır ve insan ….e göre hükümler vermektedir. Bu sebeple hükümler kişilere göre değişecektir.
Neden Meşveret?
Bu değişik hükümler göz önünde tutularak külliyet kesbedilir. Yani, hakikatin bir vechesiyle değil bütün vecheleriyle ihata edilerek isabetli bir hükme varılması, istişare ile mümkün olacaktır. İstişare edenler, bu bilinçte olurlarsa, kendi görüşünü genel hüküm haline getirmek değil, genel hükme varmada dikkate alınacak bir bakış açısı sunmak düşüncesiyle hareket edeceklerdir.
İstişarede amaç, ortak akıl yürütmek ve istişare edilen hususta, insanların farklı açılardan gördüklerini, yani gerçeğin bütün vechelerini harmanlayıp, bu vecheleri göz önünde bulundurarak genel bir hükme varmaktır.
Yukarıdaki güneş hakkındaki hükümlerin çeşitlenmesi örneğine yeniden dönersek, farklı ülkelerdeki bu üç gözlemciden her biri, kendi durduğu yerden gördüğünü mutlaklaştırır, güneşin gerçeğini kendi algısına mahkum ederse, bu üç gözlemci ortak bir hükme varabilir mi? Aslında güneş bu üç hükümden de bağımsızdır ve ne doğmakta, ne tepede ve ne de batmaktadır. Bu hükümler, nisbi hakikatlerdir; hakikat değil
Hiyerarşik Organizasyon
Hiyerarşik organizasyon belli hizmetleri gerçekleştirecek insanların belli yetki ve sorumluluklar çerçevesinde, ast-üst ilişkisi ile hiyerarşik bir yapılanma vücuda getirmeleri, bu hiyerarşik kademeler arasında iletişim, eş güdüm, finansman ve bütünleşme sistemlerinin kurulmasıdır. Bir topluluk içinde kişiler arası ilişkiler bu özelliklere sahip ise, artık o topluluk hiyerarşi kültürüne sahip bir organizasyon olmuş demektir.
Hiyerarşik organizasyon yönteminin temelini “hiyerarşik bakış açısı” oluşturur. Hiyerarşik yapılanmada, kurallar önceden belirlenmiş ve katıdır. Kişiler arası ilişkiler hiyerarşiye göre belirlenir. Herkes kendisiyle eşit durumdaki kişiyle muhatap olur. İşleyiş emir komuta zincirine dayanmaktadır.  Organizasyondaki kişiler hiyerarşinin tasallutu altına girer. İstibdat ve tasallut, hiyerarşik yapıların eninde sonunda gerçekleşen yozlaştırıcı tabiatından kaynaklanır. Çünkü, hiyerarşik kademelerde bulunanlar, ne kadar sivil olurlarsa olsunlar, omuzlarında rütbe bulunmasın, eninde sonunda, organizasyonel yapının tüm faaliyetlerini kendi şahsi kararları ile belirleyen irili-ufaklı komutanlara dönüşürler. Karar mekanizması ve bilgi akışı yukarıdan aşağıya doğru işler. Üstler, astlara karşı resmi ve mesafelidir. Katılıma izin verilmez. Kişiler hiyerarşi içindeki  görevi dışında hiç bir şeye karıştırılmaz. Hiyerarşi içinde üst konumdakiler astlarını daima kontrol altında tutar. Kendilerine yönelen eleştirileri disipline aykırı bularak susturur. Disiplin ve hiyerarşi, ortak verimliliği sağlamaktan çok üst kademelerin statülerineyönelen hareketleri bastırma aracına dönüşür. Alt kademeler ise  üstlere karşı, verimi sağlayıcı samimi disiplin yerine aferin alma, gözüne girme, yaranma gibi disiplin ve itaat gösterişi tavırlar içine girerler. Değişik kademelerdeki bu tür yaklaşımlar, organizasyonel yapının amaca uygun fonksiyonelliğini  yitirmesine yol açar. Yani, yapı saltanata dönüşür.
Hiyerarşik yapılarda, daima statü çatışması, rekabet, çekemezlik,  entrika var olacaktır. Bu yüzden kişiler, enerjilerinin çoğunu statü elde etme çabasına yoğunlaştıracaklardır. Bu ise organizasyon içinde bilgi, fikir üretme, gruplaşma eğilimlerini yakın takibe almayı ve sürekli kontrol altında tutmayı doğuracaktır. Mevcut dengelerin, statükonun bozulması arzu edilmez. Bütün bunlar, organizasyon kademelerinin iç dengelerin korunmasına yoğunlaşmasına yol açar. Bu yoğunlaşma ise asıl amaca yönelik faaliyetleri geri plana iterek kısıtlar ve güçleştirir. Hiyerarşik yapının yol açtığı bürokratik işlemler, kademeler arası ilişkiler, rekabetler, statü çatışmaları… Bütün bunlar kişilerin doğrudan hizmetler ile temasını  kesecek, bu tür ilişkilerin yol açacağı psikolojik mekanizmalar hizmetin manevi atmosferini, ihlası, uhuvveti ve rıza-i ilahi gayesine yönelişi zedeleyecektir.
Hiyerarşik organizasyonların yönetimi prosedür eksenli bir işleyişe sahiptir.  Organizasyonu oluşturan çok sayıda yönetim kademesi, karar mekanizmalarının ağır işlemesine, kişilerin doğrudan amaca uygun hizmetler ile temasını kesecek bürokratik işlere, kontrol ve denetime yönelik faaliyetlere yol açar.
Hiyerarşi kültürünün temelinde “istişare” değil, “itaat” vardır. Hiyerarşi kültürü, yukarıdan aşağıya hükmetme, aşağıdan yukarıya ise itaat etme kültüründen oluşur. İtaat kültürü farklı fikirlerin dile getirilmesine engeldir. Bu durum, karşılaşılan problemlerle ilgili çözüm alternatiflerini azaltır. Çözümleri, hiyerarşinin en tepesindeki kişinin paradigmaları ve sübjektif görüşleri ile sınırlar.
İstişari Organizasyon
İstişari organizasyon, belli hedeflere yönelik olarak yapılacak çalışmaları gerçekleştirecek insanların hiyerarşik bir yetki ve sorumluluk ve ast-üst ilişkisi olmaksızın, istişari bir yapılanma vücuda getirmeleri, bu istişari ilişki çerçevesinde iletişim, eş güdüm, finansman ve bütünleşme sistemlerinin kurulmasıdır. Bir topluluk içinde kişiler arası ilişkiler bu özelliklere sahip ise, artık o topluluk istişare kültürüne sahip bir organizasyon olmuş demektir.
Meşveret, samimane olarak, başka hiçbir maksat olmaksızın, “şahs-ı manevinin görüşünü” aramayı ve onu tespit edip kayıtsız şartsız bu görüşe itaati gerektirir. İstişare, şahsı manevinin görüşünü tespite elverişli bir yöntem ile yapılmalıdır. İstişare süsü verilerek, bir takım  kişilerin hiyerarşik temayüllerine çanak tutmak, istişare kurumunun ruhuna aykırıdır. Suiistimaldir. Bunu hisseden kişiler kararlara saygı duymaz. Her şeyin üstünde olan ve her şart altında korunması gereken birlik parçalanır.
Hiyerarşik organizasyon ile istişari organizasyon arasındaki temel fark,  birincisinde karar almadan uygulamaya kadar tüm sürece hiyerarşinin; ikincisinde ise istişarenin şekil vermesidir.
Burada dikkat edilecek en önemli husus, istişari organizasyonların tedrici olarak hiyerarşik organizasyona dönüşme riskidir. Çünkü, istişari yapılarda, meşveret düsturunu tam hazmedememiş kişilerin bulunması, bu kişilerin süreç içinde kendi şahsi görüşlerini temsil eden ekipler oluşturmasına, yani komitacılık eğilimlerine, dolayısıyla meşveret görüntüsü altında şahıs saltanatına yol açmaktadır. Cemaatlerin hakikat ekseninden şahıs eksenine kaymasında, meşveretin saltanata dönüşmesi etkilidir. Saltanat mekanizması ile manevi hizmetleriyürütmeye kalkışmak, hakiki manada meşvereti yozlaştırmak, hizmetlere ağır darbeler indirmektedir.
Bu, istişari organizasyonlarda hiyerarşinin olmadığı anlamına gelmez. Ancak hiyerarşi ve hiyerarşik unsurların yetki ve sorumlulukları da istişare ile belirlenir. Hizmetlerin yürütülmesinde hiyerarşik organizasyon, istişari organizasyonun bir parçasıdır. Karar almadan uygulamaya kadar tüm süreçte genel olarak istişari organizasyon söz konusudur. Ancak, uygulama süreçleri istişari kontrol altında hiyerarşik organizasyonlayürütülebilir. Kısaca istişari organizasyonlarda, kişiler tek başlarına bir karar alıcı değil, verilen ortak kararların uygulayıcısı, yerine getiricisidirler.
Cemaat, Toplum ve İstişare
Cemaat, toplumun genel örgüsü içinde doğal bir parça olduğu için, bütün toplum ile teşrik-i mesai halindedir. Cemaat ile diğer toplum kesimleri akrabalık, komşuluk, meslektaşlık, ticaret v.s. gibi sebeplerle “dost” ilişkisi halindedirler. Dost ilişkisi, iletişim için yeter bir vesiledir. Daha yakın ilişkilere giden kanallar daima açık olacaktır. Yani, cemaat insanları ile toplumun diğer bireyleri arasında, organizasyonun yol açtığı katı, itici, farklılaştırıcı sınırlar bulunmayacaktır. Ancak, insanların hiyerarşik bir organizasyon ile ilişkileri bu mahiyette olmayacaktır. Daima arada hiyerarşik yapı olumsuzlukları, kolayca bir organizasyona dahil olmaya engel psikolojik engeller vs. hüküm sürecektir. Öte yandan, organizasyon içinde yer alma temayülleri, salt hizmet maksatlarının ötesinde, kişilerin sağlayacağı veya sağlayacağını ümit ettiği statü ve imtiyazları elde etme gibi, hizmet ruhunu bozacak maksatlı katılımlara da açık olacaktır.
Hizmetlerin tam bir tesanüt içerisinde yürütüldüğü yer ve dönemlerde ilişkilere ve hizmetlere cemaat kültürü, meşveret kültürünün hakim olduğu görülür. Hizmet içindeki kişiler hiyerarşik bir konumdan, aşağıdan yukarı veya yukarıdan aşağı dikey bir bakış açısı ve tavırlardan uzaktır. Tesanütün bozulduğu, hizmetlerin aksadığı ve parçalanmanın vukua geldiği yer ve dönemlerde ise mutlaka hiyerarşik bakış açısına sahip kişiler vardır. Yani, şahsı manevinin istişari görüşünün yerini, bir şahıs tahakkümü doldurmaktadır. İslam Tarihinde hilafetin saltanata dönüşmesi gibi, cemaat içinde de istişare ile şahsı manevinin görüşünün tespiti ve bu görüşe itaat ve inkiyat yerine, şahısların görüşlerine itaat ve inkiyat baş göstermiştir.
İlmi İstibdat ve Meşveret 
Meşveret külliyet kesbetmektir. İlmi, bilgiyi vesile-i tahakküm etmek meşveret düstüruna aykırıdır. Çünkü, İstibdad-ı ilmi, taklidi, tahakkümü ve muhalefeti tevlit eder. Çünkü, İstibdad-ı ilim, mütehassıs olmayanları taklide, olanları muhalefete iter. İstibdat-ı ilmi, hizmeti sahiplenmeye dolayısıyla bir şahs-ı manevi teşkiline manidir. Zira, ilim sahibine havale edilir. Merkezde şahs-ı manevi teşekkül etmezse, şahsi kanaatler etkili olur. Kişilerin fikir beyan edemediği veya fikir beyanının itiraz gibi algılandığı bir zemin, şahs-ı manevi zemini olamaz. Böyle bir zeminde yapılan meşveret, meşveret olamaz.
 
Hakiki Manası ile Meşveret Sorumluluğu
Toplum hayatında uygulanan bir karar ne kadar şahs-ı manevinin görüşü ise o kadar isabetli ve birlik sağlayıcıdır. Uhud Savaşı öncesinde Peygamber S.A.V. in yaptığı istişarede ortaya çıkan karar kendi görüşüne uygun değildi. O (S.A.V.) isteseydi şahs-ı manevinin görüşünün uygun olmadığını belirterek çoğunluğu ikna edebilirdi. Ama etmedi, kendisi de istişare sonucu ortaya çıkan çoğunluk görüşüne riayet etti. Bunun çok sebeplerinden birisi şöyledir: Birincisi, esas olan birliktir. Birliğin muhafazasıdır. Şahs-ı manevinin kararı bağlayıcı olmaz ise, bu taktirde birlik bozulup, cemaat parçalanabilirdi. Elbette, Hz. Peygamberin (S.A.V.) sağlığında böyle bir sonuç mümkün olmasa da, gelecekte İslam toplumlarının alacağı kararlarda istişarenin kurumlaşması gözetilmiştir. Aksi taktirde  çoğunluğa karşı itirazlar yükselir ve neticede birlik bozularak parçalanma husule gelebilirdi. 
Nitekim, günümüzde istişarenin özüne, mana ve ruhuna uygun olarak yapılmaması sebebiyle bu mahzurlu sonuçlar yaşanmaktadır. Cemaatler farklı görüşler, farklı şahıslar etrafında aşiretlere bölünmüştür. Her aşiret, kendisini farklı bir aidiyet ile tanımlamaktadır. Artık cemaat değil, cemaatler vardır. Artık şahs-ı manevi tek değil, çoktur. Cemaat meşvereti değil, her cemaatin kendi meşvereti vardır. Tarafgirlik ile hizmetin farklı vecheleri ihata edilememekte, hizmeti tek boyutluluğa ve o boyutu temsil eden anlayışa mahkum etmekte, her cemaati “Sen bana katıl” noktasına getirmektedir.  
Şahs-ı maneviyi yeniden toparlayıp, bütün bir camiayı temsil eden bir şahs-ı manevinin görüşünü belirtebilmesine elverişli bir istişari ortam sağlamak gibi bir sorumluluğu her şeye rağmen ifa etmek mevkiinde olanların oturup şu soruyu kendilerine sorma zamanı gelmiştir: Alem-i İslam’ın ittihadının çekirdek toplumu, kendi arasında ittihadı sağlamadıkça bu görevini nasıl ifa edecektir?  Hizmetin her bir farklı vechesini, bütünleyici farklılık olarak görmeyip, hizmeti sadece kendi mensup olduğu hizmet vechesine indirgemek doğru mudur? Günümüzde hizmetler, nefs-ül emirde istişare ile mi yürütülmektedir? Böyle ise, neden parçalanmalar sürüp gitmektedir? Kısaca, meşveret mi saltanat mı cereyan ediyor? Eğer saltanat cereyan ediyor ise, bu işleyişin derhal meşverete dönüştürülmesi, bu vahim aksaklığın tamirinin sonraki kuşaklara aktarılmaması elzemdir.
Yusuf Çağlayan

Emekli Askeri Hakim

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
Bu kategoriden diğerleri: « Asıl Mesele "Adalet Mülkün Temelidir" »

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...