Perşembe, 18 Aralık 2008 03:30

ÇOCUĞA İSİM VERMEK (ADINI KOYMAK)

ÇOCUĞA İSİM VERMEK (ADINI KOYMAK)

 

Prof.Dr.Mustafa NUTKU

 

“İsim” Arapça bir kelimedir. “sümuv” kökünden gelir. Sümuv bir şeyi uzaktan tanıtmak, yukarı kaldırmak manasına gelir.

Kişiyi toplum içinde veya ailesi içinde diğer kişilerden ayırmaya yarayan kelimelere “isim” (veya “ad”) denir.

Kişilerin “özismi” (buna “özadı” da denilir) ve “soyismi” (“soyadı”)nın nüfus kütüğüne kaydedilmesi mecburiyeti vardır.  

Sicilli Nüfus Kanununun 19.maddesine göre, bir doğum halinde verilen “vukuat ilmühaberi”nde, doğan çocuğun adının yazılması mecburidir.

Bu ilmühaberle, bir ay içerisinde  nüfus kütüğüne, doğan çocuğun kaydın yaptırılıp nüfus cüzdanı alınması gerekir.

Nüfus kütüğüne kayıt yaptırılıncaya kadar çocuğun isminde değişiklik, velisi tarafından doğrudan, yeni bir vukuat ilmühaberiyle eskisindeki isim değiştirilerek yapılabilir. Nüfus kütüğüne kayıt yapıldıktan sonra ise, ancak hakim kararıyla isim değişikliği yapılabilir.

Nüfus kütüğüne kayıt yapıldıktan sonra, “ismin değiştirilmemesi ve devamlılığı” kaidesi olmakla beraber, bazı hallerde adın devamlılığına bağlı kalmak büyük haksızlıklar doğurabileceği göz önüne alınarak Medenî Kanun, ismin değiştirilmesindeki faydanın devamlı olmasındaki faydaya nisbeten daha fazla olduğu hallerde, ismin değiştirilmesi hakkını tanımıştır. İsmin çirkin olması da, değiştirme için haklı sebep sayılır, ancak bu sebebin haklı olup olmadığını hakim takdir eder.

İslâm dinine göre, çocuğun baba üzerindeki haklarından birincisi: “Güzel isim koymak”dır. İsim koymak, babanın hakkıdır; fakat bu hakkın iyi kullanılması da babanın mesuliyetidir.

Haşir’de herkes ismiyle çağrıldığında, kendisine güzel isim konulmamış ve ismini değiştirememiş olanların, kendisinin Haşir meydanındaki milyarlarca kişi arasındaki mahcubiyetine sebep olduğu için babasından hak talep edeceği, dinî kitaplarımızda yazılıdır. Herkesin hatta dünyada birbirlerine en yakın olanların bile birbirinden hak talep edeceği o büyük günde, böyle olması, akla uzak bir ihtimal değildir.  

Bu durumda isim koymak, basit bir “kulak zevki tatmini” olmaktan çok daha önemli bir konudur.

Çocuğa, verilen ismin manasına göre ona bir sıfat da yakıştırılmış olacağından, onun ömür boyu kimlik belgesinde ve nüfus kütüğünde taşıyacağı ve belki kişiliğinin de buna göre şekilleneceği ismini seçmeyi başlangıçta ciddiye almak, bilhassa lügat manasını iyi araştırmak, manası iyi olmayan kelimeleri isim olarak vermemek hususunda büyük hassasiyet göstermek, bu konuda bilenlerle istişare etmek, bir babanın çocuğuna karşı ilk vazifesidir.

Peygamberimiz, ismi iyi mana ifade etmeyenlerin ismini değiştirmiştir; ancak bugünün şartlarında bunun dava açmak, Medenî Kanundaki şartlara uygunluk, hakim takdiri gibi güçlükleri olduğu bilinmeli ve başlangıçta iyi isim koymağa çok dikkat edilmelidir.

Dilimize bazı kelimeler, Arapça ve Farsça’dan girmiş olmasına rağmen, alfabelerimiz Arapça ve Farsça alfabelerinden farklıdır. Alfabe farklılığından doğan yanlış anlamaları önlemek için kullanılan uzatma, kesme, ayırma gibi işaretleri Türk Dil Kurumu kaldırdığı için, resmî nüfus kayıtlarında da kullanılmamaktadır. Bu durumda, Türk alfabesiyle yazılan Arapça veya Farsça kökten gelmiş bir kelime Türk alfabesinde, ayni yazılışta olmalarına rağmen birbirinden çok farklı ve hatta zıt manaları taşıyan kelimeleri çağrıştırabilmektedir.

Bu husus dikkate alınarak, öncelikle iyi bir lügata müracaatla, bir kelimeden kendi kastettiğimiz manayı değil lügatın verdiği manayı dikkate alarak, daha sonra da dinî literatürümüzde o kelimenin manasını araştırarak, yanlış çağrışımlara meydan vermeyecek şekilde isim seçimi yapılmalıdır.

Lügat hazırlamanın kaidesi olarak, bir kelimenin birden fazla manası varsa, en çok kullanılan manasının önce ve daha az kullanılan manalarının da buna göre sıralanarak verildiği de bilinmelidir. O kelimenin en az kullanılan manası kastedilerek, o kelime isim olarak seçilmemelidir. Çünkü insanlar tarafından, ismi verenin o kelimeden kastettiği manadan daha ziyade, lügatta o kelimenin ilk verilen manaları anlaşılacaktır.

Meselâ: “nâz” kelimesinin manaları lügatta; “1-Kendini beğendirmek için yapılan yapmacıklık, cilve, işve. 2-Birşeyi beğeniyormuş gibi gözükme. 3-Kendini ağıra satma. 4-Şımarıklık. 5-Yalvarma, rica.” olarak verilmiştir.

Bir baba: “- Ben nâz kelimesinin 5. ve en az kullanılan manası olan ‘Yalvarma, rica’ manâsını kastederek çocuğuma isim olarak verdim.” diyerek, bu ismi çocuğuna vermesini savunamaz.

Hem, bu kelimenin en az kullanılan ve lügattaki manaları arasında 5. sırada ve en son olarak verilen “yalvarmak ve rica” manasının: “münhasıran Allah’a yalvarmak, Allah’tan rica” manâsında olmadığı, “genel manâda” (insanlara yalvarmak, insanlardan rica da dahil) olduğu lügattan bellidir; hem de (vefat yıldönümü olan bugün Mevlanâ’nın bir sözünü hatırlatalım):

“Sen ne söylersen söyle; senin söylediğin, aslında muhatabının anladığıdır.”

Muhatabların kelimelerden en fazla anlayabileceği manalar da, o kelimelerin en fazla kullanılan manaları olarak, lügatlarda ilk verilen manalardır.   

   

 

 

Prof.Dr. Mustafa Nutku

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...