Cuma, 21 Ağustos 2009 04:58

Ramazan'ınız mübarek olsun...

Ramazan’ınız mübarek olsun…

    

      Bugün, Ramazan-ı Şerif’in ilk günü. Bu yıl da bize çok kıymetli manevî hediyelerle gelen on bir ayın “Sultan”ının bir ay sürecek bu ziyaretinde; ona  ve getireceği çok kıymetli manevî hediyelere lâyık bir ağırlamada bulunmalıyız.

      Ramazan-ı Şerifin pek çok hikmetleri vardır. Ramazan-ı Şerifteki oruç, İslâm’ın beş esasının en önde gelenlerindendir. Hem İslâm’ın işaretlerinin en büyüklerindendir. Ramazan orucunda, insanı Cenâb-ı Hakk’ın nimetlerine şükür, içtimaî vazifelerini yapmağa davet, dünyada âhireti kazandıracak bir ticarete teşvik, bir nevi perhize alıştırmak, riyazete çalıştırmak, onun nefsinin mevhum rubûbiyetini kırmak, ahlâkını güzelleştirmek ve serkeşâne muamelelerden vazgeçirmek, ona emir dinlemeyi öğretmek, sabır ve tahammülü yaşatmak, Allah’a (c.c.) karşı aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek cihetleri vardır. 

     Her yıl “Onbir ayın sultanı Ramazan”ın bizi bir aylık bu ziyareti; düşünce, his, geçmişte yaşananlar, hatıralar vd bakımlarından, onun kıymetini bilen ve ona hürmeti olanlarda diğer aylardakine nispeten çok farklı, fevkalade  anlar da yaşatır.

    Kur’ân-ı Kerîm’in Ramazan ayının ehemmiyetinden bahseden: “O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren apaçık delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’an, o ayda indirilmiştir.”(Bakara Sûresi, 185)  âyeti ve bu âyetin tefsirleri, bize bu ayın fazileti hakkında ışık tutabilir.

      “Kur’ân-ı Hakîm, madem şehr-i Ramazanda nüzûl etmiş, o Kur’ân’ın zaman-ı nüzûlünü istihzâr ile, o semavî hitâbı hüsn-ü istikbâl etmek için, Ramazan-ı Şerifte nefsin hâcat-ı süfliyesinden ve malâyâniyât hâlâttan tecerrüd; ve ekl ve şürbün terkiyle melekiyet vaziyetine benzemek; ve bir sûrette Kur’ân’ı yeni nâzil oluyor gibi okumak ve dinlemek; ve ondaki hitâbât-ı İlâhiyeyi güyâ geldiği ân-ı nüzûlünde dinlemek; ve o hitâbı, Resûlü Ekrem’den (a.s.m.) işitiyor gibi dinlemek, belki Hazret-i Cebrâil’den, belki Mütekellim-i Ezelî’den dinliyor gibi bir kudsî hâlete mahzar olur. Ve kendisi tercümanlık edip, başkasına dinlettirmek ve Kur’an’ın hikmet-i nüzûlünü bir derece göstermektir.

       Evet, Ramazan-Şerifte, güya âlem-i İslâm bir mescid hükmüne geçiyor. Öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin köşelerinde, o Kur’ân’ı, o hitâb-ı semâvîyi arzlılara işittiriyorlar.”
“Ramazan-ı Şerifte sevâb-ı a’mâl bire bindir. Kur’an-ı Hakîm’in, nass-ı hadîs ile, her bir harfinin on sevabı var, on hasene sayılır, on meyve-i cennet getirir. Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin ve Âyetü’l-Kürsî gibi âyetlerin her bir harfi binler ve Ramazan-ı Şerîfin Cuma’larında daha ziyâdedir. Ve Leyle-i Kadir’de otuz bin hasene sayılır.       

      Evet, her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nûrânî şecere-i Tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla  o bâkî meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.

     İşte gel, bu kudsî, ebedî, kârlı ticarete bak, seyret ve düşün ki, bu hurufâtın kıymetini takdir etmeyenler ne derece hadsiz bir hasarette olduğunu anla.

     İşte, Ramazan-ı Şerif âdetâ bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır; ve uhrevî hâsılât için, gayet münbit bir zemindir; ve neşv-ü nemâ-i a’mâl için, bahardaki mâ-i Nisandır; saltanât-ı Rubûbiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin resm-i geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmündedir. Ve öyle olduğundan, yemek, içmek gibi, nefsin gafletle hayvânî hâcâtına ve mâlâyânî ve hevâperestâne müştehiyâta girmemek için, oruçla mükellef olmuş. Güyâ muvakkaten hayvâniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine, veyahut âhiret ticaretine girdiği için, dünyevî ticaretini muvakkaten bırakmakla, uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile, Samediyete bir nevi âyinedarlık   etmektir.

     Evet, Ramazan-ı Şerif bu fânî dünyada, fânî ömür içinde ve kısa bir hayatta bâkî bir ömür ve uzun bir hayat-ı bâkiyeyi tazammun eder, kazandırır.

     Evet, bir tek Ramazan, seksen sene bir ömür semerâtını kazandırabilir. Leyle-i Kadir ise, nass-ı Kur’an ile, bin aydan daha hayırlı olduğu, bu sırra bir hüccet-i katıadır.”

                                                (Risale-i Nur Külliyâtı, Ramazan Risalesi)

    Ramazan ayının kıymetini bilip onu ihya ile çok kârlı bir âhiret ticareti yapabilmek ve onu  azamî şekilde değerlendirebilmek için, herkesin kendi durumuna göre bir plan ve program yapmalıdır. Sağlık durumunun gerçekten Ramazan orucunu tutmasına mani olup olmadığını veya nasıl bir programa göre oruç tutması gerektiğini, hem konuyla ilgili tıp ilmini iyi bilen hem de dindar doktordan (tabib-i hâzık) öğrenmelidir. Birinci derecede sağlığını tehlikeye atmaması icab etmekle beraber: sağlığına zarar vermeden oruç tutmasının imkânı varsa, gereksiz yere Ramazan orucunu terk etmemelidir.

    En büyük camilerimizin minareleri arasına “HOŞ GELDİN RAMAZAN” yazılı, ışıklı mahyalar gerilmesi, asırlardır gelenek halinde devam etmektedir. Ramazan “HOŞ GELİR” ve bugün de gelmiştir. Mühim olan bizim onu hoş karşılayabilmemiz, o bir ay sonra bizi bırakıp giderken elimizin boş kalmayışıdır. Peygamberimiz’in (s.a.s) bir Cuma hutbesi için çıktığı üç basamaklı minberinin her bir basamağında “Âmin.” dediği Cebrâil’ın (a.s.) üç duasından biri de, Ramazan-ı Şerif’e eriştikleri halde kendilerini affettirmeye çalışmayanlara bedduadır.

   Allah bizi bu bedduaya müstahak olanlardan değil; Ramazan ayının kıymetini bilip onu lâyıkı şekilde ihya etmeğe çalışanlardan eylesin.

    Ramazan’ınız mübarek olsun…

 

 

Son Düzenlenme Cuma, 21 Ağustos 2009 05:00
Prof.Dr. Mustafa Nutku

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...