Pazartesi, 23 Kasım 2009 03:57

Bahriyeliler dikkat!

Bahriyeliler dikkat!

 

Gazi Hızır Paşa, Osmanlı Devletinde yıllarca Kaptan-ı Derya yani Deniz Kuvvetleri Komutanı olmuştu. Barbaros Kardeşlerin en meşhuru olan bu amiralimize başarılarından dolayı bizzat Kanuni Sultan Süleyman tarafından “Hayrettin” ismi verilmişti.

Ağabeyi Oruç Reis de en az kendisi kadar meşhurdu ve bir savaş esnasında şehit olmuştu. Barbaros Kardeşler tecrübeli bir denizci, komutan oldukları kadar maneviyat sahasında da “velayet” rütbesine yükselmiş büyük insanlardandır. Gazi Hızır Paşa bir defasında görmüş olduğu rüyadan, isyan eden İspanyol askerlerini fark etmiş aldığı tedbirler sayesinde büyük bir felaketi önlemişti. Kısaca şahadet şerbetini içmiş olan ağabeyinden pek farklı sayılmazdı.

Fakat ne yazık ki yüzyıllar sonra onun makamına oturan yani Bahriyelilerin başına geçen amirallerimiz onun yerini dolduramamış ve layık olamamışlardır. Aksine öyle büyük yanlışlara imza atmışlardır ki daha dünyadan gitmeden başları felaketlerden kurtulamamıştır.

İbret olması ve akıllarını başlarına alması bakımından bunlardan üçüne değinmek istiyorum.

Bunlardan bir tanesi dine ve dindarlara adeta savaş açmış bir komutandı. İrticayı en önemli tehdit olarak görüyor namaz kılan ve eşi başörtülü yüzlerce bahriyeli subayı vicdansızca ordudan atmakta, beis görmüyordu. O kadar fütursuzca hareket ediyordu ki bir defasında başbakanın konutundaki davetinde “burada rakı yok mu?” diyerek dışarıdan getirme cüretini göstermişti.

Yaptıklarının karşılığını daha ölmeden görmeye başladı. Öyle bir kanser hastalığına yakalandı ki yatmış olduğu hastanedeki diğer odalardaki hastalar fena koku yüzünden bulundukları katı terk etmek zorunda kalmıştı.

Bir diğeri ise diğer bir kuvvet komutanına, davetli oldukları yemekte “sen niye alkollü içki içmiyorsun” diye çıkışmış şarap içmeye zorlamıştı. Diğerinden farklı olmayan yöntemleri kullanarak yüzlerce subayın bahriyeden uzaklaştırılmasında önemli roller üstlenmişti. Hatta sayıca az olmasına rağmen YAŞ Kararları ile ordudan atılan bahriyelilerin sayısı karacı ve havacıların sayısını geçmişti.

Maalesef o da büyük bir felakete uğradı. Mazlum insanların ahı tutmuştu. Emekli olduktan sonra “yolsuzluk yapmaktan” mahkûm oldu. Ailesi ile birlikte hapse düştü.

Bir diğeri ise onlar kadar olmasa da yapılan zulümlere sessiz kalmıştı. Hatta atılan birçok subayın evraklarını bizzat imzalamıştı.

O da çok kötü durumlara düştü. Yazmış olduğu darbe günlüklerini “ben yazmadım” diye inkâr etti. Fakat mahkemede bunların kendi bilgisayarından çıkmış olduğu ispatlandı. Öyle kötü bir durumla karşı karşıya kaldı ki, soru sormasınlar diye yıllarca basının önünden kaçmak zorunda kaldı. 

İşte böyle sevgili okuyucular. Dine ve dindarlara savaş açmanın acı sonuçları var. Allah, suçun büyüklüğüne göre bazen daha bu dünyadan ayrılmadan cezasını çektiriyor. Kabir ve sakar cezası, mahşer günü ve sonsuz bir azap da işin cabası.

Tövbe kapısı kapanmadığı için yaptıkları yanlışlardan dönmeleri, ölmeyenler için bir kurtuluş yoludur. Umut edilir ki dine karşı yapılan düşmanca davranışlardan nedamet etsinler. Seçim kendilerinindir.

Lakin Barbaros’un koltuğunu işgal edenler yaptıkları ve yapacakları işlere çok dikkat etmelidirler. Örneğin sivil mahkemelerce büyük bir suç örgütüne üye olduğu iddia edilen bazı askerleri korumayı bırakıp gereğini yapmak zorundadırlar.

Aksi takdirde yıllarca emek verdiğim şanlı bahriyemiz lekelenmiş olacaktır. Hem şu darbeci askerleri korumakla kime ne fayda sağlayacaklar. Ordumuzun darbeci ve cuntacılardan çektiği daha yetmedi mi?

Kahhar-ı Zülcelâl olan Allah, imtihan sırrıyla belki bir müddet mehil verir lakin yapılan hiçbir zulmü ve haksızlığı karşılıksız bırakmaz. Derecesine göre bazen bu dünyada dahi cezasını çektirir. Aklımızı başımıza almamızın zamanıdır, vesselam

 

Vehbi HORASANLI

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3 yorum

  • Yorum Linki hüsnü can-yaşzede Cumartesi, 05 Aralık 2009 01:52 yazan hüsnü can-yaşzede

    ....ve diyorum ki,
    YAŞASIN ZALİMLER İÇİN CEHENNEM-İ DEREKE...HAKK İÇİN YAŞASIN.

    Raporla
  • Yorum Linki Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU Pazartesi, 23 Kasım 2009 21:48 yazan Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU

    Muhterem kardeşim Vehbi HORASANLI bey büyük bir hakikati ifade ettiğiniz yazınızı zevkle fakat aynı zamanda ibretle okudum. Allah ile savaşmaya kalkanların akibetleri elbette kötü olur. Kimse Allah ile savaşamaz. Allah; Celil-ü Cebbar, Kahhar ve Azizün İntiqam olandır. Naçizane bir ilavem olacak değerli makalenize: Allah ile savaşanlarla savaşmak Allah'ın dinini savunmak, adaleti savunmaktır. Bu kutsal vazifeyi icra edecek olanların ise son derece vasıflı ve samimi olmaları gerekir. Bizler düşmanlarımızından çok daha mükemmel ve her sahada üstün olmak zorundayız. Haklı olmak zaferi kazanmaya yetmez. Bu büyük dava'da Hak ve Adaletten yana olanların en büyük düşmanı ise aralarına girebilecek olan NİFAK'tır. Nifak yani ayrılıkçılık, bozgunculuk, iki yüzlü davranışlarla kardeşlerini arasının açılması fitnesi GIYBET denilen en kötü huy, en kötü iş sayesinde gerçekleşir. Asla ve kat'a gıybet yapılmamalı, yapanlara mani olunmalı ve bize birileri bir haber getirdiğinde onun iç yüzünü araştırmadan hemen inanmamalıyız. Gıybet şarap içmekten daha büyük bir günahtır. Kur'ân'da Allah Teâla bizlere "mü'minler ancak kardeştir" diye buyurur. Ayetin buraya kadar olan kısmını yani "inne mel mü'minune ihvetün" kısmını hemen her müslüman orjinal metniyle ezbere bilir ama ayet devam eder ve bu devamını kimse nedense pek dile getirmez. Hatta ben camilerde vaazlarda bile ayetin devamını anlatan pek az hocaya rastlamışımdır. Oysa ayet o devamıyla birlikte asıl anlamını alıyor: Mü'minler ancak kardeştir, o halde iki kardeşiniz dargınsa hemen aralarını bulup barıştırın, böyle yapmaz iseniz Allah size merhamet etmez. Bu konuda ileride müstakil bir makale de yazacağım. Şimdilik bunları ehemmiyetine binaen arz ettim. Yazınız bana bu ilhamı verdi. Düşmanlarımızı alt etmek istiyorsak Çin Seddi'nden daha müstahkem bir cephe oluşturmalıyız. Hürmetlerimle. Ramazan Ercan BİTİKÇİOĞLU.

    Raporla
  • Yorum Linki Mehmet ERDİL Pazartesi, 23 Kasım 2009 15:35 yazan Mehmet ERDİL

    yazdığınız gibi yapılan zulme sessiz kalmakla ve imza atmakla diğer ikisine göre en hafif cezayı bulan paşanın durumu böyle olmuşsa gerek onay makam sahibine gerekse şerh sahibine bu zulmün devamını sağlamış olmaları adına Rabbimizin bunlar hakkında bir torpili olmaz kanaatindeyim.(ne yapsınlar demek mazeret olmasa gerek) Güzel yazınıza teşekkürler.Saygılarımla

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...