Cuma, 01 Ocak 2010 16:36

İki yılbaşının hatırlattığı

İki yılbaşının hatırlattığı

17 Aralık 2009 tarihinde hicri 1431 yılına girdik. 1 Ocak’ta ise 2010 yılına girmiş olduk. Yani hicri yılbaşından tam iki hafta sonra miladi yılbaşı geldi. Geçen yıl bu fark sadece birkaç gün idi.

Miladi yılbaşı günleri maalesef israfın yaygınlaştığı ve ahlaki değerlerin yıpratıldığı bir zaman dilimi haline gelmiştir. Bu çirkinliğe mani olmak ve olumsuzlukları olumlu hale getirmeye çalışmak maksadı ile bazı düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Hıristiyan dünyası yılbaşına kutsiyet vermiş ve kiliseler aracılığı ile bu günlerde çeşitli dini etkinlikler düzenlemişlerdir.

Yılbaşını dostlarla birlikte geçirmek, onlara hediye vermek önemli bir ibadet sayılmaktadır. Her ne kadar çam ağaçlarına zarar vermek pahasına da olsa yaz-kış yeşilliğini koruyan bu ağaçları kesip süsleyerek aileleri ile birlikte eğlenmek, önemli bir dindarlık ölçüsüdür.

Hangi limanda olduğunu unuttum, her halde Güney Afrika Cumhuriyetiydi, burada gemimizdeki bütün denizcilere bir hediye paketi gönderilmişti. Benim hesabıma düşen pakette de özenle hazırlanmış hediyelere rastladım. Maddi değerleri küçük olmakla birlikte verilen emek bir hayli fazlaydı. Hele hele bir çocuğun hazırlamış olduğu ve boyanmış elleri ile kâğıt üzerine izler bırakarak süslediği mektup çok ilgimi çekmişti. Kısaca “mutlu yıllar” temenni ediliyor, Hıristiyanlara karşı sempati ile bakılması amaçlanıyordu.

Hıristiyanların kutsallık atfettiği yılbaşı eğlenceleri günümüzde değişmiş kutsallık bir yana ahlaksızlığı teşvik eden bir yapıya dönüşmüştür. Bundan Hıristiyanların dindar ruhanileri dahi rahatsızlık duymaktadır. Fakat materyalizm yani maddeye tapınmanın getirdiği deformasyon en çok bu dine mensup insanları etkilemiştir. Üstüne üstlük diyalektik materyalizm (komünizm) Hıristiyanlığa öyle şiddetli bir darbe vurmuştur ki Avrupa’nın hem doğusunda hem de batısında boş kalan kiliselere artık kilit asmak gerekmiştir.

Tahrif edilmiş bir dini yıpratmak dinsizler için çok zor olmasa gerek. Lakin zaman ilerledikçe adeta gençleşen İslamiyet her geçen gün insanların kalplerini ısıtmakta, din düşmanlarının hilelerini boşa çıkarmaktadır. İnşallah, bu inkişaf kıyamete kadar gelişerek devam edecektir.

Yılbaşı kutlamalarına “Hıristiyanlara benziyoruz” diyerek tepki vermek normal olsa da bu tepkiyi aşırılıklara vardırmak, hiç de doğru bir davranış değildir. Zira ister hicri ister miladi olsun yılbaşının bize vereceği çok önemli mesajlar vardır.

Keza “hediyeleşmek” sünnet olduğu için bu davranışa da gereksiz anlamlar yüklemek iyi bir yol olmasa gerek. İsrafa vardırmamak şartı ile tüketimin bir miktar artması ekonomiyi çökertmez bilakis faydalı bile olacaktır.

Aslında yılbaşı insanın gözünün bir parça açılmasına yol açmaktadır. Özellikle maişet derdi yüzünden kendini kaybetmiş ve yaşamın anlamını yitirmiş insanlara kısa bir süre için dahi olsa durup düşünme fırsatı sunmaktadır.

Evet, yılbaşı sayesinde zamanın su gibi akıp gittiğini ve bir daha geri gelmediğini anlayabiliyoruz. Her geçen yıl adeta yaprağı dökülen bir ağaç gibi fani vücudumuzun yıkıldığını bize hatırlatır. Dünyanın ebedi olmadığını aksine gelip geçici olduğunu gözümüze, akıl ve duygularımıza sokar.

Yılbaşı sayesinde ömür binamızın bir taşının yıkıldığının farkına varırız. Artık onu yerine koymanın hiçbir imkânı yoktur. Ölen hücrelerimiz her geçen gün artmakta, yenilenen hücrelerin sayısı ile daha da azalmaktadır. Bu gidişat dünyanın dahi fani olduğunu anlamamıza bir vesiledir.

O halde yılbaşından dahi ibret almamız gerekiyor. Keşke her başlayan bir günü hatta saati yılbaşı gibi idrak edebilsek. O zaman hayat daha da anlamlı olacaktır. Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır.

Biz de her şeye güzel ve anlamlı olacak şekilde bakalım. Kavgaya kin ve düşmanlığa ne gerek var. Eğer mücadele etmek istiyor isek başta nefis ve heva pek de kuvvetli şekilde karşımızda duruyor. Asıl başarı onları kontrol altına almaktır. Bunu yapabilmek için size müşiş bir silah vereyim. İşte size Risale-i Nur eserleri. Bakınız bunları telif eden Bediüzzaman, dünya, hayat ve ömür için ne diyor:

Eyvah! Aldandık.

Şu hayat-ı dünyeviye yi sabit zannettik.

O zan sebebi ile bütün bütün zayi ettik.

Evet, şu güzergahı hayat bir uykudur, rüya gibi geçti.

Şu temelsiz ömür dahi, bir rüzgâr gibi uçar gider…

                                                                                                         

Vehbi HORASANLI

 

 

Son Düzenlenme Cumartesi, 02 Ocak 2010 16:36
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...