Pazar, 23 Ocak 2011 13:13

İrtica ne demektir?

İrtica ne demektir?

Geçenlerde bir gazeteci ve eleştirmen, açık oturum programında yapmış olduğum kelime yanlışlıklarını bir bir yazmış. İrticalen yani herhangi bir belge olmadan yaptığım konuşmalardaki Türkçe kullanım hatalarını, doğruları ile gösterdiği için kendisine teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Bununla birlikte ben de bazı insanların kasıtlı olduğunu zannettiğim bazı Türkçe hatalarını dile getirmeyi düşündüm. İşte bunlardan bir tanesi “irtica” kelimesidir.

İrtica kelimesinin kökü, bir askeri terim olan “ricat” kelimesinden o da bir kavle göre “rücu” kökünden gelir. Rücu dönme anlamına gelir. Hani “aslına rücu etti” denilir ya, onun gibi. Ricat kelimesi de savaşta “geri çekilme veya düşmandan kaçma “ anlamına gelen bir kelimedir. Olumsuz manada kullanılır ve sevimsiz bir kelimedir.  Suçlama amacı ile kullanılır.

Peki, irtica kelimesi hangi anlamda ve niçin dindar insanları karalamak kötülemek maksadı ile kullanılır, bir de ona bakalım.

Bediüzzaman, Emirdağ Lahikasında “Gazeteleri dinlemediğim halde bir-iki senedir ‘irtica ile işam’ kelimesi mütemadiyen tekrar edildiğini işitiyordum. Eski Said kafası ile dikkat ettim, katiyen gördüm ki: siyaseti dinsizliğe alet yapan ve beşerdeki en dehşetli vahşet ve bedeviliğin bir kanun-u esasisine irticaa çalışan ve hamiyet maskesini başına geçiren gizli İslamiyet düşmanları, gaddarane bir işam ile ehli hamiyet ve hamiyet-i diniye ve kuvvet-i imaniye cihetiyle , değil dini siyasete alet yapmak belki de siyaseti dine ve tabi yapmakla; ta İslamiyetin kuvvet-i maneviyesinden bu hükümeti İslamiyeyi tam kuvvetlendirmek ve 400 milyon hakiki kardeşi arkasında ihtiyat kuvveti bulundurmak ve bir kısım zalim Avrupa’nın dilenciliğinden kurtulmak için çalışanlara ‘irtica’ damgasını vurup onları memlekete zararlı tevehhüm etmeleri yerden göğe kadar hadsiz bir haksızlıktır. Numunelerinden birinci numunesi: Bu asrın dehşetli zulmüne karşı bir sed olarak ikinci noktada beyan etmek zamanı geldi. Menşeleri iki kanun-u esasiye isnad eden iki irtica var… ila ahir” 

İşte “irtica” kelimesi belki de 100 yıldan beri haksız ve yanlış olarak kullanılıyor. Günümüzde dene yazık ki namaz kılan, eşinin başı örtülü, içki içmeyen, dini eserler okuyan  ve dine duyarlılığı hassas olan kişilerin yapmış oldukları bu ibadetlere “irtica” deniyor. Hâlbuki beş vakit namaz dinimizin en önemli şartlarından olup Kuran’da yüzden fazla ayette emredilmektedir. Keza Cuma namazı, camide ve toplu olarak kılınması gereken bir namazdır.

İçki içmek ve başörtüsü takmak (türban dedikleri) dinimizin kesin olarak emrettiği fiillerdir. İlim öğrenmek kadın ve erkek bütün inananlara farz olduğu için dini kitapları ve tefsirleri okuma mecburiyeti vardır. Bunların yapıldığı fiillere “irtica” yapan kişilere de “mürteci” denmesi kadar yanlış bir şey olamaz. Zira ricat etme, savaştan kaçma büyük bir günahtır.  Dindar bir insana bu şekilde söylenmesi kadar edepsizlik olamaz. Bu ibadetleri yapan insanlara sadece “dindar” veya  “takva sahibi”  denilebilir, o kadar.

Bir de şu “türban” kelimesi var. Kasıtlı olduğunda şüphe yok zira dindar insanları siyasileştirmek maksadı ile bu kelimeyi kullanıyorlar, vahim bir hatadır. Bir kere türban şu Hintlilerin başlarına taktıkları bir çeşit başlık olup dini hiç bir yönü yoktur. Çünkü kadınların boyunlarını açıkta bırakmaktadır ve dindar insanların kullandığı bir örtünme biçimi değildir. Ama bir iki tane kendini bilmez öyle söyledi diye birden siyasi bir simge veya sembol imiş gibi kullanılabiliyor.

İşin ilginç tarafı; başörtüsü ki, tamamen dini bir semboldür ve Kuran’da açık bir şekilde belirtilmiştir. Yasaklama ve aşağılama amacı ile kullanılmıyor. Türkçeyi katletmekte meşhur bazı düzenbaz insanlar, “analarımızın ve bacılarımızın giysisi” diyerek bunu meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Güya, bunu kendilerince suçsuz gösteriyorlar. Özellikle silahlı kuvvetlerde bu yanlış kullanma biçimi fazlası ile yapılıyor.

Evet, görüldüğü gibi irtica ve türban, neredeyse tam tersi anlamlarda ve bir amaç, kasıt gözetilerek yanlış olarak kullanılıyor. Dindar erkekleri yaftalamak ve aşağılamak için mürteci, dindar kadınları kanun dışı göstermek için “türbanlı” kelimelerini kullanıyorlar. Beni eleştiren yazar kardeşimden bu bariz hatayı da düzeltmesini özellikle istirham ediyorum.

Hadi, konu kelimelerin yanlış kullanılmasından açıldı bir de dini konulardan bir örnek vereyim. Türkçemizde dini hassasiyetleri ön planda olan ve çok salih amel (sevap) işleyenlere “takva ehli” derler. Çok yanlış değil ama takva kelimesi “günahlara karşı koyma” anlamını içermektedir. Sevaplı işler yapan güzel amellerde bulunan insanlara “salih” veya “dindar” denilmesi gerekir. Takva kelimesi “kavi” yani kuvvetli kökünden gelir ve günahlara karşı durmayı ifade eder.  Günahlardan çekinmek demektir.  Gerçi haramların terki vacip hükmündedir. Bu yüzden takvada da salih amel sevabı vardır. Bediüzzaman’a göre günahların terki sevap işlemekten daha önemlidir. Günahları def etmek, iyilikleri çağırmaktan, işlemekten daha önceliklidir. Günümüzde takva esasları çok önem kazanmıştır ve salih ve güzel işleri yapmaktan daha acildir, öne alınmak zorunluluğu vardır. Her ne ise, küçük de olsa bir yanlışı dile getirmek istedim.

Yazımı, Türkçeyi en güzel bir şekilde kullanan Karacaoğlan’ın bir şiiri ile bitirmek isterim. O da bencileyin kara imiş ve kendisine “kara” denilmesinden alınmış, üzülmüş. Üstelik, benim asıl soy ismim Kara’dır ve bazı nedenlerle “Horasanlı” ismini kullanıyorum. Bakın Karacaoğlan kendisini eleştirenlere ve hor görenlere nasıl bir cevap vermiş:

Bana 'kara' diyen dilber
Gözlerin kara değil mi
Yüzünü sevdiren gelin
Kaşların kara değil mi

Utanırım akar terim
Güzellikte yok benzerin
Örttüğün en makbul ziynetin
Saçların kara değil mi

Beni 'kara' diye yerme
Mevlam yaratmış hor görme
Ala göze siyah sürme
Çekilir kara değil mi

Hind'den Yemen'den çekilir
Gelir Bağdad'a dökülür
Türlü taama ekilir
Biber de kara değil mi

Göllere konan kuğunun
Kanadı beyaz çoğunun
Çöldeki Arap beyinin
Çadırı kara değil mi

İller de konup göçerler
Lale sümbül biçerler
Ağalar beyler içerler
Kahve de kara değil mi

Karac'oğlan der maşallah
Bir gün görürüm inşallah
Kara renklidir Beytullah
Örtüsü kara değil mi.

Son Düzenlenme Pazartesi, 24 Ocak 2011 13:14
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...