İşte Risale dersleri, aile ve komşuluk ilişkileri bu açıdan çok önemlidir. Benim gurbette en çok ihtiyacını duyduğum şey dostlardan ayrı kalmanın verdiği elemdir. Aklınıza şu gelebilir “Yanında kitapların yok mu? Onlarla büyük bir dostlar meclisi içinde bulunabilirsin” diye. Evet, kitaplarım var, elimden geldiğince okumaya ve istifade etmeye çalışıyorum lakin şahsı manevi denilen insanlara büyük güç ve kuvvet veren o nurlu iksir, çoklukla bu sohbetlerde bulunuyor. Benim gibi gurbete düşenler gayet iyi bilir. Birlikte yapılan derslerden alınan manevi haz, yalnız başına okunan kitaplardan daha fazla. Hatta bu yüzden olsa gerek Bediüzzaman her işte vasatı yani orta yolu tavsiye ettiği halde sadece bir konuda aşırılığı önerir. O da “müfritane irtibat” denilen mümkün olduğunca çok, dostlarla bir araya gelme, tavsiyesidir.
İnternette bir kardeşimiz çok ibretli bir olayı yazmış. Hem konumuzla alakalı hem de önemli dersler içeriyor. Gerçi daha önce bunu okumuş idim. Lakin burada yeri gelmişken tekrarlamayı uygun görüyorum. Atalarımız “bir kahvenin kırk yıllık hatırı vardır” derler. İşte aynen bunun gibi kavanoz ile kahvenin hikâyesini anlatmak istiyorum.
Ne zaman; hayatında bazı şeyler çekilmez hale gelirse ve ne zaman; yirmi dört saat kısa gelmeye başlarsa, bu hikâyeyi hatırlayınız.
Bir gün bir felsefe profesörü, elinde bazı malzemelerle derse gelir. Ders başladığında; Hiçbir şey söylemeden, önüne büyükçe kavanoz alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ardından öğrencilerine kavanozun dolup dolmadığını sorar. Bütün öğrenciler hep bir ağızdan dolduğunu söylerler.
Bunun üzerine; profesör önündeki kutulardan birinden aldığı çakıl taşlarını, kavanoza döker.
Çakıl taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları doldurmaya başlar. Profesör yeniden kavanozun dolup dolmadığını sorar.
Öğrenciler yine hep birlikte “evet doldu” derler. Profesör bu defa, masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki kumu yavaşça kavanoza döker. Tabii ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları doldurur. Profesör yine aynı soruyu sorar.
Öğrenciler de yine koro halinde “evet doldu” derler. Profesör bu kez ise masanın altında hazır bekleyen iki fincan kahveyi alır. Başlar kahveyi kavanozun içine dökmeye. Bu kez de kahve, kumların arasında kalan boşlukları doldurur.
Bunun üzerine öğrenciler gülmeye başlarlar. Ardından profesör öğrencilerine nasihat etmeye başlar; Bu kavanoz sizin hayatınızdır. Tenis topları; Hayatınızdaki önemli şeylerdir. Yani inancınız, aileniz, çocuklarınız, sağlığınız, arkadaşlarınız gibi. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bunlar hayatınızı doldurmaya yeter.
Çakıl taşları ise; Sizin için daha az önemli olan diğer şeylerdir. Yani işiniz, eviniz, arabanız gibi. Kum ise; diğer ufak tefek şeylerdir. Şayet kavanoza önce kum doldurursanız; Çakıl taşlarına ve özellikle de tenis toplarına yeterli yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, bu defa önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. Dikkatinizi mutluluğunuz için önemli olan şeylere çevirin. Düşünmeye ve tefekküre sebep verecek kitapları okuyun. Çocuklarınızla ilgilenin onlarla oynayın. Özellikle inancınızı kuvvetlendirecek eylemler yapın. Sağlığınıza dikkat edin. Sevdiklerinizle yemeğe çıkın. Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikle tenis toplarını kavanoza yerleştirin. Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin. Gerisi hep kumdur. Bu arada bir öğrenci merakla şu soruyu sorar; Hocam peki, o iki fincan kahve nedir?
Profesör gülerek cevaplar. Bu soruyu bekliyordum, der. Hayatınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan kahve içecek kadar yer vardır. Bunu unutmayın…