Perşembe, 25 Ağustos 2011 10:24

Deniz erinin donanma komutanı olma hikâyesi

Silahlı Kuvvetlerde reform yapılması ile ilgili ikazlar ne yazık ki dikkate alınmıyor. Zira devlet içinde devlet olan askerimiz hala bir bakanlığa bağlı bile değil. Kâğıt üzerinde “Başbakan’a karşı sorumludur” ifadesi var lakin “emir ve talimat” alması için bunu da genelkurmay başkanları ve bazı generaller takmıyor. Hatta daha da ileri giderek askeri şura ve milli güvenlik kurulu toplantılarında başbakanı tehdit eden, fırçalayan generallere rastlıyoruz.

“Askeri teamül” adı altında her türlü demokrasiye aykırı hareketler,başbakan ve sivillere dayatılıp kabul ettiriliyor. Batı dünyasında bu tip hareketlere asla müsamaha gösterilmez lakin demokrasinin henüz yeterince oturmadığı bizim gibi geçiş sürecinde olan ülkelerde maalesef normal görülüyor. Özellikle eskiden komünist şimdi ise su katılmamış faşist gazeteciler ve medya kuruluşları ülkemizin demokrasiye geçmesini, elinden geldiği kadar engellemeye çalışıyor, baltalıyorlar.

Askerlere emir vermek onları çağın gereklerine göre yetiştirmek için bu “teamül” denilen Prusya kanunlarını yıkmak yerine batı ülkelerinde olduğu gibi atanmışların kayıtsız şartsız seçilmişlerin emrine girdiği yönetim biçimlerine geçmek şarttır.

Eski Genelkurmay Başkanı’na ait olduğu söylenen ses kayıtlarında “tim komutanı silahını bırakıp kaçıyor” ifadesi eski bir asker olarak beni derinden yaraladı. Ordudan namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu için atılan silah arkadaşlarım da bu sözleri duyunca kahrolmuşlardır. Artık mızrak çuvala sığmamakta, askeri eğitim sisteminin çarpıklığı kimsenin inkâr edemeyeceği bir biçimde göze çarpmaktadır.

Askerin manevi yönü ihmal edilmiş hatta dindar olmak, suç sayılmaya başlanmıştır. Üstelik tayin terfi sisteminde çalışkan ve başarılı subaylar yerine dindar askerleri ordudan atan kişilerin tercih edilmesi bu utanılacak olayları meydana getirmiştir.

Dindar insanların kıyımı görev yapmaya istekli,  azimli ve fedakar  insanların önünü tıkamıştır. Terfide liyakat ve maharet yerine ideoloji ve üstlere yakınlık önem kazanmıştır. Terfi etmede yüzyıl öncesinin kuralları geçerlidir. Astsubaylar en fazla yüzbaşı rütbesine kadar yükselebilmekte bundan sonrasına müsaade edilmemektedir. Hâlbuki ABD ordusunda olduğu gibi gayretli insanların önü açılsa onlara yükselebilme imkânları getirilse herkesin arzuladığı “kahraman askerlerimiz” yeniden ortaya çıkacaktır.

Bugüne kadar silahlı kuvvetlerde birçok yeniliğe imza atmış Başbakanımızdan ve demokrasi adına taviz vermek istemeyen hükümetimizden, askeri konularda daha güçlü reform girişimlerini bütün kamuoyu beklemektedir.

Bu maksatla dünyanın en büyük ve etkili askeri sistemine sahip ABD’den örnek alabileceğimiz çok şey vardır. Mesela sade bir deniz eri olan Jeremy Michael Boorda’nın hikayesi gayet güzel bir numunedir.

Amiral Boorda'nın sıradışı kısaca bahsedelim; belki bugünlerde işe yarar. Boorda, 1956 yılında 17 yaşında iken lise eğitimini bırakıp yaşını büyülterek Amerikan Donanmasına "er" olarak girmiş; bir süre çalıştıktan sonra sınavla astsubaylığa geçmiş. 1962 yılında subay yetiştirme okuluna tefrik edilmiş ve buradan mezun olmuş.

Gemilerde çeşitli görevler yaparken bir yandan da Rhode Island Üniversitesini bitirmiş. Birkaç gemide komutanlık görevlerinde bulunmuş. 1984 yılında Tuğamiralliğe terfi etmiş. Amerikan Deniz Kuvvetlerinin muhtelif kademelerinde muharip görev yapmış; NATO ve uluslararası deniz harekâtlarına katılmış ve 1991 yılında Oramiral rütbesine terfi etmiş ve 1994'te Donanma Komutanlığı'na atanmış.

Boorda, bu göreve gelen ve Deniz Harp Okulu mezunu olmayan ilk amiraldir. Dahası, mesleğe sade bir er olarak başlamıştır. 1996 yılında Boorda'nın bazı madalyaları hak etmediği halde taktığı söylentisi medya tarafından dillendirilmiş. Boorda bu söylentilerden çok rahatsız olmuş ve tüm sembol ve işaretleri hakkıyla elde ettiğini ifade etmiş. Ancak meydanın yargısız infazı, Boorda'yı "onuru için" intihara sürüklemiş.

Ölümünden sonra yapılan araştırmada bahse konu cesaret madalyalarını Vietnam'da resmi olarak aldığı, yani hak ettiği ortaya çıkmış. Bizde ise gemiler karaya oturuyor; sınır birlikleri şehit üstüne şehit veriyor da ibret için bir general veya makam sahibi onuru için ayrılamıyor veya istifa edemiyor.

İntihar etmek dinimizce büyük bir günahtır. Fakat bizim general ve amirallerimizdeki makam sevgisi çok farklı bir şey olsa gerek. Güya hükümete "onurlu istifaları" ile tepki veriyorlar. Zaten 3 gün sonra istemeseler de emekli olacaklar. Fakat istifa dahi etmediler. Maddi imkânları kaybetmemek için emekliliğini istediler.

Ateş olsa cürmü kadar yer yakar misali, daha şimdiden adları bile unutuldu gitti.  Umarım makam sahipleri onur kelimesinin anlamını yeniden keşfederler. Tarihimiz aslında birbirinden güzel misallerle doludur lakin ders alınmadığına göre belki Amerikalı Amiral Boorda bizimkilere örnek olur.

Kimsenin intihar etmesine gerek yok; görevlerini layığı ile yapsınlar. Yapamayanlar da onurlu bir şekilde çekilmeyi bilsin, yeter…

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...