Perşembe, 29 Eylül 2011 11:42

İsrail’in ablukasını nasıl deldim

Bundan yaklaşık 10 yıl önce İsrail’in Aşdod limanına yük götürmüştüm. Daha önce de Hayfa limanına gitmiş bu ülke hakkında bir parça bilgi sahibi olmuştum.

O tarihlerde İsrail’in kâğıttan bir karton olduğunu bizzat müşahede etmiştim. Aradan geçen yıllar bu ülkeye refah ve mutluluk değil tam tersine yıkım ve huzursuzluk getirmiş. Yazar Taha Kıvanç’ın dediği gibi İsrail maddi ve manevi bir sefalet yaşıyor.

İsrail’in en önemli sorunlarından birisi fakirlik olmuş. 850 Bini çocuk olmak üzere 1,7 milyon insan fakirlik çizgisinin altında yaşıyor. Hâlbuki bütün dünyaya “zenginler topluluğu” gibi bayat propagandalar yapmaya devam ediyorlar.

Manevi bir sefalet de yaşıyorlar zira binlerce Filistinliye acımasızca işkence edip öldürüyorlar. Buna karşılık Kiryat Arba kenti baş hahamı Dov Lior’un desteklediği bir kitap bazı İsraillilerin ne kadar vahşileştiğini ortaya çıkarıyor.

“Torat Hamelech” isimli kitapta Yahudi olmayanların kendi dinlerine göre hangi şartlarda öldürülebileceklerini anlatıyor. Yitzhak Shapira ve Yosef Elitzur isimli iki hahamın yazdığı bu kitapta sadece yabancılar değil “davaya ihanet eden ”Yahudileri de öldürmeye de fetva vermiş, baş haham.

El-Halil kentinde camiye girip namaz kılanları öldüren Golstein adlı katil için “Holokost (soykırım) azizlerinden daha aziz biri deniliyor ve kendi başbakanlarını suikast ile öldürmek için fetva veriliyor. Biz ise kalkmış Mavi Marmara gemisinde şehit ettikleri vatandaşlarımız için bunlardan “özür” bekliyoruz.

İsrail’in gelmiş olduğu bu acınacak durumu bir kenara bırakıp biz 10 yıl önceki seferimize dönelim.

Yükümüzü tahliye ettikten sonra yeni bir sefere bağlandık. Gideceğimiz liman Mısır’ın El-Ariş limanıydı. Bu liman İsrail’e çok yakın bir Akdeniz kıyısı idi.

Sefer planlaması yaparken rotamızı direk El-Ariş’e değil, 20 mil batı istikametinde gittikten sonra bu limana doğru çizmiştim. Zira İsrail, Filistinlilere ait Gazze Şehrini ablukaya almış yakınlarından gemi geçişine müsaade etmiyordu. Yani şu anda olduğu gibi bu insanlık dışı ve hukuksuz abluka o zaman da devam ediyordu.

Yükümüzü tahliye edip liman işlemlerini de tamamladıktan sonra çizdiğim rotaya uygun olarak batıya doğru İsrail karasularından uzaklaşacak şekilde seyre başladım. Bu arada liman kontrolü ile telsiz temasımız vardı ve bana rota tavsiyesinde bulunuyordu.

20 mil kıyıdan açığa doğru uzaklaşınca rotamı güneye çevirdim zira bu rotada devam edersem varacağım limandan uzaklaşmış olacaktım. Zaten İsrail karasularından yani 12 millik bir mesafeden çoktan çıkmıştım.

Rotamı değiştirir değiştirmez telsizden talimatlar yağmaya başladı. İsrail’in “Coast Guard’ı” yani sahil güvenliği derhal rotamı batıya çevirmemi istedi. Ben de El-Ariş limanına gittiğimi, İsrail karasularından çıktığımı ve yolumu uzatmaya gerek olmadığını söyledim. Lakin telsizdeki görevli bir türlü ikna olmamış rotamı değiştirmem gerektiğini söylüyordu.

Ne yapsın ona verilen talimat böyleydi. Gazze’ye taa o tarihlerden beri gemi yaklaştırmıyor ağır bir abluka uyguluyorlardı. Sonra İsrail sahil güvenlik gemilerinin bana ulaşarak engel olamayacağı bir noktaya ilerlemiştim. Burada sadece helikopter göndererek ablukayı kırma ve serbest geçme geçişime mani olabilirlerdi.

Yapılan telsiz çağrılarını duymazlıktan gelerek yoluma devam ettim. Zaten kısa bir süre sonra Mısır karasularına girmiştim. 2 Saat sonra El-Ariş limanına vardım. Demirleyerek yükümüzü yüklemek üzere beklemeye başladım ve seferimize devam ettim .

İsrail devleti, Gazze’ye hukuki olmayan insanlık dışı bir abluka uyguluyor bu yetmemiş gibi kendi karasuları dışında ticaret gemilerinin seferine mani oluyordu.

Bir kere her uzatılan yol, mesafe yakıt ve zaman demekti.  Onlara uymakla şirketimi zarara uğratmış olacaktım. Zaten acımasızca Filistin’lileri katleden İsraillilere gıcıklığım vardı. Bu vesile ile onların uluslar arası kurallara aykırı olarak uygulamış oldukları ablukayı delmek bana müthiş bir haz vermişti.

Harbi kâfir ismetsiz olur. Bu zalim insanlara taviz verdiğinde işte şimdiye kadar olduğu gibi tepemize çıkarlar. Batıdan aldıkları destek sayesinde şımarıkça hareket ederler. Bunların anlayacağı yegâne dil “güç kullanmaktır”. Zira taviz tavizi doğurur ve zaten yeterince şımardıkları yetmiyormuş gibi bir de haklarını gasp etmeye çalışırlar. Bu zalimlere karşı Karacaoğlan gibi derim ki:

Nuh`un gemisine bühtan edenler,
Yelken açıp yel kadrini ne bilir?
O Süleyman kuş dilini bilirdi,
Her Süleyman dil kadrini ne bilir?

Arap atlarında olur fırkalar,
Kimi sarhoş yürür, kimi ırgalar.
Zibilliğe inip konan kargalar,
Has bahçede gül kadrini ne bilir?

Dünya benim diye zenginlik satan,
Helal ekmeğine haramlar katan,
Sonradan sonraya beğliğe yeten
Zalim olur, el kadrini ne bilir?

Karac`oğlan der ki: Belim büküldü,
Ağzım içinde dişim döküldü,
Nuh Nebi'nin haddesinden çekildi,
Saz çalmayan tel kadrini ne bilir?

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...