Perşembe, 19 Ocak 2012 16:37

Atatürk, İrtica ve İskender Pala,

Atatürk’ü tanımayanımız yoktur. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu ve büyük önder.
İrtica ise; sözde Atatürk’ü kendisine rehber almış ve engin dehasından istifade etmek yolunda büyük çaba sarf eden ve kendisini cumhuriyetin diğer fertlerinden farklı ve vazifeli gören kesime göre dini usul ve kaidelere bağlı kurallar bütününü ifade eder.
Bu kesim kesinlikle büyük önderin tek mirasçısı ve çocuklarıdır. Diğerleri ise ortaçağ Avrupa’sın da adlandırılan ruhban sınıfından olan diğerleridir. Bu kesim çağ dışıdır ve cumhuriyet düşmanıdırlar.
Şimdi birde büyük önderin yani Atatürk’ün kurduğu Türk dil kurumunda ki tarifine bakalım irticanın. Orada da “Gericilik” manasına gelmekte.
Diyanet İşleri Başkanlığına göre İrtica, Arapça kökenli bir kelime olup 'geriye dönmek' anlamına gelen 'Rücu' mastarından türetilmiştir. Türkçe'mizde, eski düzeni getirmeye çalışmak anlamını ifade eder. Bir yönüyle dinden sapmak, tekrar cehalet ve şirk hayatına dönmektir.
Görüyorsunuz ki irtica kelimesi çağ dışılık ve İslam’dan önceki cahiliye hayatını anlatmak için kullanılırken bir anda dönüşüme uğramış ve iç güvenlik strateji belgesi ile de tescillenerek tamamen din aleyhtarı bir manada kullanılmaya başlanmıştır.
İç Güvenlik Strateji Belgesine göre irtica; Devletin anayasada belirlenen demokratik, laik, sosyal, hukuki, siyasi ve iktisadi yapısını ortadan kaldırarak dini esas ve prensiplere dayanan bir devlet kurma amacını güden faaliyetlerdir.
Yani dindarlar toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı eylemlerde bulunarak çağ dışı bir düzeni geri getirmeye çalışırlar. Bu kesime göre her türlü gelişim, değişim ve yeniliğe karşı tavırlı olmak irticanın en önemli özelliğidir.
Hal bu ki aslında irtica İslam’dan önceki cahiliye dönemini anlatmaya yararken, bir anda İslam aleyhtarı bir kelime oluvermiştir.
Ve bu manada irtica yaftası ile damgalanmış, çağdışı, modernizimden uzak bir isim olarak adlandırılan İskender Pala, YAŞ kararı ile ordudan uzaklaştırılmış ve bir anda tek başına bırakılmıştır.
İskender Pala hayatın gerçekleri ile karşı karşıya kaldıktan sonra asıl gerçek dünya ile baş başa kalmış ve içindeki modernizim duygusunu serbest bırakma imkânına kavuşmuştur. Kendisini çağdışı olarak adlandıranların aksine onlardan daha modern, çağdaş ve sosyal yönü olan bir insan olduğunu tüm topluma göstermiştir.
Elbette o, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen, kendi yaptıkları helvacıkları ilah diye gören bir toplumu aydınlatarak medeniyetler üstü bir toplum haline gelmesini sağlayan İslam ile şereflenmişti. Bu şerefledir ki O, kâinat kitabını yaratıcısının nazarı ile okuyabilmiş ve okuduğunu dimağlara aktarabilmiş edip bir insan olmak yolunda mesafeler kat etmişti.
O, edebiyat konusunda ülkesini bir adım öne çıkarmış ve güya kendilerince örnek aldıkları büyük önder Atatürk’ün Türkiye’sini modernistlikte bir yere getiremeyenlerin aksine omuzlayarak yükseklere taşıma imkânına kavuşmuştur.
Kaderin cilvesine bakınız ki, kendisini çağ dışı olarak adlandıran insanlar bugün tarihin derinliklerinde yok olurken, o çağdaş ve modern Türkiye’nin şekillenmesinde aktif rol almak üzere Atatürk Türk Dil ve Tarih Kurumuna atanarak oldukça aktif bir görevde varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
O, şimdi kendisine dayandırılan inkılapların kurucusunun kurduğu kurumda gerçek modernizime adım atacak ve gerçek çağdaşlığın ne olduğunu ülkesine gösterecektir.
O, toprağa atılan tohumun suyla çürümesi ile aslında ölmeyip,  daha güzel ve faydalı bir hayatı insanlığın hizmetine sunmak girişimi anlamına geldiğinin bir simgesiydi.
İskender Pala, Türk edebiyatına maneviyatını ve yüksek seciyeli ruhi hissiyatını katarak gerçek manada kalplere ve ruha hitap eder eserler sunmaktadır. Bu bakış onun bu göreve tercihinde en büyük kanaat olmuştur.
Elbette bugüne kadar dindarları hep ayakaltı gören ve bu görevlere asla layık görmeyen, çağdışı nitelendiren zihniyetler, aslında kendileri çağın gerisinde kalan bu yüce insanlar (!) bu işin nasıl olduğunu anlamaya çalışıyorlardır.
Umarım onlar bu meseleyi anlamaya çalışırlarken Pala ve arkadaşları yapacakları güzel icraatları ile asıl medeniyeti o insanlara tanıtma imkânına kavuşurlar.
Eminim ki; bir zamanlar İskender Pala ve onun gibileri bir anda sudan çıkmış balık gibi dışarda bırakanlar herhalde şimdilerde kahırlarından yaşayamaz haldedirler. Bugünleri görebilselerdi acaba bu işlere kalkışabilirler miydi?
Demek doğru imiş; Allah’ın da bir hesabı varmış. Demek çok değil, az sabır gerekli imiş.
Ne olur Rabbim bize şükrünü eda etmeyi nasip eyle…
Kalın Sağlıcakla Sevgili dostlar…

Son Düzenlenme Pazartesi, 20 Şubat 2012 08:52
Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...