Perşembe, 10 Ekim 2013 10:51

Bir Işık Doğdu; Nurettin Işık!

 

            1998 Yılı Temmuz ayıydı. Güneş olanca haşmetiyle adeta yakarcasına ısıtıyordu derilerimizi. Buram buram ter akmaktaydı neferden. Esas duruşta ve dimdik duruyordu. Güneşe rağmen.

Vedalaşma anı gelip çatmıştı. Gözler dolmuş ağlamak için yarışıyordu birbiriyle. Acısıyla tatlısıyla bir hayat geçirmiştik birlikte.

Sözler düğümlenmişti boğazıma. Konuşmak istiyordum ama titrek çıkan sesimi duyurmak mümkün olmuyordu. Hıçkırıklar düğümlemişti. Engelliyordu sözcükleri.

Hafif esen güney rüzgârı anlık ferahlık veriyordu yüreklere. Kim bilir belki o da esmese duracaktı kalpler sevgi ve heyecandan.

Vedalaşma anı gelmişti. Askerle vedalaşmış helalleşmiştik. Yürekler hissetmişti, bu ayrılık uzun olacağa benziyordu.

            Ansızın bir sesle irkildim; “Komutanım Tabur Komutanımız geliyor.” Bir anda toparlamıştım kendimi. “Dikkat selam dur” diye haykırmıştım. Asker esas duruşta olduğundan hafif bir baş döndürmekle Komutanı selamlamıştı.

Üzerimizde dolaşan hüzün bulutlarını dağıtmak istiyordu sanki Komutan. Gülümseyerek yaklaşıyordu. Ancak gözlerde ki endişe hissediliyordu. Gülümsemek gizleyememişti, endişeli bakışları.

Vedalaşmak için geldiğini söylüyordu. Nasıl olurdu. Bizim Allaha ısmarladık dememiz gerekmez miydi? Cevap bile veremeden sarıldı. Bağrına bastı Bölük komutanını. Oda dolmuştu belli dayanamayacaktı ağlamamak için gülmeye çalışmak zor olsa gerekti.

Ayrıldı benden sevgi dolu bakışlarla aracına bindi. Son bir kez baktı ama bir daha gülemedi. Hıçkırıklarla ağlıyordu Komutan. Acılara dayanıklı, zorluklar karşısında metanetli olması gereken Komutan hıçkırıklarla ağlıyordu.

            Şapkasının siperini perde yaptı gözyaşlarına. Görülmesini istemiyordu ama taşmıştı bir kere yaşlar yanakların üzerinden. Zorlanarak ve hıçkırıklar arasında çıkan bir sesle sesleniyordu bana; “Ersan ne olur bırakma bizleri. Bırakma olur mu?” Bende tutamamıştım kendimi. Zorlamama rağmen terk etmişti beni gözyaşlarım.

            “Evet, biz seni korumaya geldik diyen” bir Işıktı o. Hayat ve neşe kaynağıydı bana. Hep yanımda ve arkamda olan bir dost idi.

            Ellerini ellerimde tutarak yürü dedi şoföre. Araç usul usul kalkarken sükûnetle sıyrıldı eller ellerimden ayrılmak istemezcesine. Hayat böyle değimliydi. Fani olan bu Dünyada ayrılık mukadderdi. Motor seslerinin bastırdığı hıçkırıklar uzaklaşmıştı benden. Hatıralarımı bırakmıştım orada. Güneşin kavurduğu Kıbrıs topraklarında.

            Aradan yıllar geçmişti. Hayat yeniden yazmıştı oyununu. O gönlü ve yüreği bizimle olan ve “Ne olur, bırakma bizi diyen Komutan bu kez kendisi bırakmıştı bizi. Emir komuta zincirinin kurbanı olmuş Balyozdan tutuklanmıştı.

Kötü ve soğuk kış günleri başlamıştı onun için. Beklide Medrese-i Yusuf iye günleri. Çırpınmıştım koridorlarda hâkim amca Komutanımı bırakın diye haykırmıştım ama duyan yoktu. Dinleyen hiç yoktu.

            Derken bir kış mevsimi daha gelmeden gelen mesajla müjdeli haber gelmişti. Komutan artık serbestti. Yeniden doğmuştu. O gönülleri ve dostlukları aydınlatan bir ışıktı. O Emekli Tümgeneral Nurettin Işık’tı. Hoş geldin aramıza, hoş geldin Dünyamıza. İçimizi aydınlatan bir ışık oldun daima…

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...