Salı, 08 Ekim 2013 17:25

28 Şubat’ta Demokratikleşme ve İslam

Peygamber Efendimiz (sav) Mekke’nin fethiyle Kâbe’ye girdiğinde elindeki asasını o kutsal mekânda bulunan putlara karşı kaldırıp; Hak geldi batıl yok olup gitti. Çünkü batıl yok olmaya mahkûmdur.” Mealindeki İsra suresinin 81. ayet-i kerimesini okumuştur.

Gönüllerde yer alan putları yıkan Allah Resulü (sav) Kâbe'de bulunan putları da yıkmıştır. Artık yeryüzünde Allah’ın kanunları hâkimdi. Gün Müslümanların günüydü.

Bilal (ra) Kâbe’ye çıkarak ezan okumuş ve Mekke halkına tüm cahiliye kanunlarının kalktığını haykırmıştı. İslam doğduğu yere daha güçlü ve kıyamete kadar çıkmamak üzere yerleşmişti.

Allah Resulü (sav) o gün güçlü bir halde muktedir olarak Mekkeli müşriklerin karşısına dikilmiş ve onlara affedildiklerini haykırmıştı.

O gün bu gündür İslam’ı gönüllerden çıkaramayacağını anlayan şeytanın yeni yöntem ve hilelerle müminleri aldatmaya çalışacağı aşikârdı.

En nihayetinde hilafet kaldırılmış ve harf inkılabı ile Kur'an zahiren zayıflatılmaya çalışılmıştı. O zorlu mücadele yıllarından sonra demokrasi kılıcı altında ezilen Müslümanlar kurtuluşu yine demokrasi kılıcında bulmuşlardı.

Müslümanlar baskı altında tutularak terk etmek zorunda bırakıldıkları birçok hususu demokrasi adı altında geri almaya başlamışlardı. Bu Şeytanın yeni bir oyunu muydu acaba?

Doğrudan doğruya İslam’dan uzaklaştıramadığı Müslümanları Allah’ın kanunlarının yerine koydukları demokrasi adı altında toplayarak Allah’ın hükümlerini ortadan kaldırmayı mı hedeflemişti?

Gerçekten de bugün özellikle 28 Şubat sürecinden sonra gelinen nokta budur. Müslümanlar 28 Şubatta zahirde yaşadıkları baskının travması ile bir anda demokrasi savunucuları haline gelmiş. Demokratikleşme sürecini benimseyerek yaşam tarzlarını düzenlemeye başlamışlardı.

28 Şubata kadar demokrasiyle sorunlu olan müminler her ne olduysa 28 Şubattan sonra metod değiştirmiş ve bir anda özgürlükçü bir yapıya bürünmüştü.

Asrı saadet misali yaşama arzusu ile dolu olan müminler kendilerini modern dünyanın kucağında bulmuş ve batı tarzı giyim, kuşam ve eğitim metotlarını hayatlarına yerleştirmişlerdi.

İnsan hakları bağlamında cami ve cemevi bir arada konuşulmaya başlanmıştı. Kız çocuklarının başörtülü olarak eğitimden faydalanabilmelerinin yolu açılmış ancak kızlı erkekli karma eğitim unutturulmuştu.

Düğün ve derneklerde toplantılar artık karma yapılıyor aynı salonda aynı kapı kullanılarak kadınlı erkekli ama başörtülü toplantılar icra ediliyordu.

Kendisini şeriatı getirmekle suçladıkları partiler bile artık başörtülü adaylar göstermeye hazırlanıyordu. Evet, Mekke de putları yıkan Muhammed (sav) ümmeti demokrasi putu ile vurulmaya başlanmıştı.

Başörtülü adaylarla erkek kurmaylar birlikte toplantılar yapıyor ve ülkenin geleceğini konuşuyorlardı. İslam artık rahat yaşanmaya başlanmıştı. Başörtüsünün saçları örtmek anlamından farklı anlamları konuşulmuyordu.

Evler birer kıblegâh ev olmaktan çıkarılmış, demokratikleşme sürecinin merkezi haline getirilmişti. Firavunun Musa’ya yapamadığını demokrasi yapmıştı.

En radikal olarak adlandırılan müminler bile hizmet tarzlarını değiştirmiş daha doğrusu demokratikleşme sürecine uyumlu hale gelmişlerdi.

28 Şubat sürecinde cemaat ve tarikatların hizmet tarzından zarar gördüklerinden artık itici ve dikkat çekici değil daha ılımlı ve hoşgörülü bir hizmet anlayışını benimsemişlerdi.

İktidarda kendilerinden olduğuna göre İslam’ın yok olan rükünlerini gündeme getirmeye gerek yoktu. Bugünlere kolay gelinmemişti. Bir bedel ödenmişti. Küllenmiş bu meseleleri yeniden açmaya ne gerek vardı?

Üstelik o dönemde aşırıya kaçıldığı için İslam’ı yaşayamadıklarını, Namazlarını dahi vakıf ve derneklerinde huzurlu kılamadıklarını söyleyenler çoğunluktaydı. Bugün herkes 28 Şubat darbesinin başarıya ulaşamamasının mutluluğunu yaşamaktaydı.

Gerçekte bu darbe başarıya ulaşmamış mıydı? Yoksa başarıya ulaşmadığı izlenimimi verilmek isteniyordu.

Bugün 28 Şubat darbesinin Müslümanlara karşı yapıldığı tüm çıplaklığı ile ortada iken o günün şakşakçı medyası neden başarısızlıktan dem vuruyordu? Bu soruların cevabı bir Müslüman için oldukça önem arz etmektedir.

Sözkonusu darbenin toplumsal yaşamda İslam’ı engellemek gayesi taşıdığı düşünülürse bu anlamda başarıya ulaştığı görülecektir.

Günümüzde savaşlar ekonomik ve siyasi alanda yapılmaktadır. 28 Şubat ta böyle bir darbedir. Amaç Müslümanların ülke genelinde egemenliğini ve toparlanmasını engellemektir.

Başörtüsü baskısı ile yasak konulmuş ve böylece İslam mücadelesi başörtüsü kalıbında hapsedilmiştir.

İslam da kadının asıl olması gerektiği yeri unutulmuştur. Yani aslında darbe başarılı olmuştur.

Sahnede sadece 28 Şubat darbesinin aktörleri kalmıştır. Bu aktörlerin yargılanmaları da darbenin ana hedefini gizlemek için bir oyalama taktiği olarak kullanılmaktadır.

Şimdi geldiğimiz süreçte 28 Şubat darbesinin yargılanması ve o gün yaşananlar müminleri atalete sevk etmemeli bilakis Allah’ın dininden taviz vermemek adına İslam’ın tüm rükünlerinin tatbikine gayret göstermelidirler.

Müslüman demokrasi ile barışık olamaz. Allah’ın ayetlerinin dışında bir idareyi benimseyemez. İslam’ın temel değerlerinin topluma aktarılmadığı bu dönemde en ufak bir rehavet gelecek nesli demokrasi hayranı bir nesil haline getirebilecektir.

Biz bu dünyada oyuncaklarla değil hakikatlerle mesafe kat eden müminler olmalıyız. Mücadelelerimizi bir iki insanın hapse girmesine değil, Allah’ın kitabının yeryüzünde hâkim olmasına yönlendirmeliyiz.

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...