Uyarı

JUser: :_load: 989 kimlikli kullanıcı yüklenemiyor.
Perşembe, 22 Ağustos 2013 14:12

Yılmaz Özdil ve Silivri

22 Ağustos tarihli yazısında Yılmaz Özdil, “Lafı eğip bükmeyelim” diye başladığı yazısında Silivri ve Ergenekon davalarını gündeme taşımış.

Biz de lafı eğip bükmeden yazalım. Yılmaz Özdil kalemi güçlü yazarlarımızdan biridir. Ben de kendisinin yazılarındaki ustalığı görüyor ve örnek alıyorum. Ancak ustalık hak namına olursa sizi ebedileştirirken, haktan ayrılırsanız yok olmaya mahkûm eder.

Toplum nezdinde iki türlü insanüstü hal vardır; biri keramet diğeri ise istidractır. Keramet hak için olan, istidrac ise batıl için olan insanüstü haldir. Yılmaz Özdil nerede olduğunu bu yazımızın sonunda muhakkak anlayacaktır.

Silivri, Ergenekon ve Balyoz davalarını eleştirenler, orantısız ceza verildi diye toplumu galeyana getirmeye çalışanlar. 28 Şubat süreci ile başlayan, yakın tarihimize kadar devam eden ve birçok insanın mazlum olmasına vesile olan bu dönemi hiç kuşkusuz gündemlerine dahi almadılar.

Hak ve adalet sanki o dönemde hiç yoktu. İrtica adı altında, türbanın siyasallaştırılması adı altında, Atatürkçülük ve çağdaşlığa aykırı fiil ve davranışta bulunmak bahanesiyle ben dâhil birçok insan mağdur edilmişti.

Yılmaz Özdil balık hafızalı değilse Güray Balatekin isimli bir yüzbaşı arkadaşımızın TSK’den irtica damgasıyla disiplinsiz olduğu gerekçesiyle atılmasını hatırlayacaktır. Üstelik Güray Yüzbaşının hanımı o sırada kanser tedavisi görmek üzere Ankara GATA’da yatmakta idi. Bugün insanlıktan dem vuranlar o gün o kanser hastası masum kadını kocasının atılmasını fırsat bilip hastaneden taburcu etmiş ve 15 gün sonra vefat edişini büyük bir iştahla seyretmişlerdi.

Bugün kocaları ve babaları için sokağa çıkan kadınlar, o gün belki de verilen çay davetlerinde vazifelerini yapmış olmanın rahatlığı ile oh çekiyorlardı.

Bugün devletin onca emek vererek profesör yaptığı ve Silivri’de bir sandalyeye mahkûm edilmiş bir rektörün o yıllarda devre arkadaşımın kız kardeşi olan Şükran Çakır’ı başörtüsünden dolayı ikna odalarına alıp üzerine amfi kapısını kilitleyen Kemal Alemdaroğlu’nu eleştirmemişlerdi. O gün Kemal Alemdaroğlu Efendi kahramandı. Bugün ise mazlum.

Ah ve mazlum meselesi aslında.

Şimdi Yılmaz Özdil ve taraftarlarına bir kıssa anlatacağım;

“Bir belde düşünün o belde kaynakları ve modernitesiyle zengin bir belde. İnsanlar refah ve huzur içerisinde bolluk ve bereket ile yaşıyorlar. Zalim bir eşkıya lideri, yandaşları ile beraber o beldeyi işgal ediyor, erkeklerini ve gençlerini öldürüyor. Kadınlarına, mal ve mülklerine el koyarak orada kendilerine bir idare kuruyorlar. Sonradan yetişen baskın gününün çocukları eşkıyaya başkaldırıyor. Namusunu kurtarmaya çalışıyor. Eşkıyayı baba tanıyan bazı zavallılar ise huzursuzluk çıkarmayın deyip eşkıyaya taraftarlık yapıyor.”

Evet, İslam’ı hayatımızdan çıkararak bizleri memleketimizde disiplinsiz ilan eden, yavrularımızı tutsaklığa mahkûm eden eşkıya ile bizim görülecek hesabımız var, ta hakiki manada adaleti ülkemizde temin edinceye kadar.

Eşkıyayı babası kabul edenlere bir sözümüz yok. Onlarında elbette bize söz söyleyecek yüzleri yok.”

Şimdi bu çerçevede dönelim tekrar Özdil’in yazısına. TOBB başkanını suçluyor; “muktedirin şakşakçılığını yapıyorsun” diye. Özdil ne çabuk unuttu o gün de muktedir olup, haddi olmadığı halde gücü ile devletin yargısını, sanayicisini korkutarak silah gücü ile almıştı yanına. Bugün muktedir dediğin güç sen dâhil kimi oturtuyor öyle bir kazığa?

O gün konuşanın yazanın dilinin kesildiğini, sesinin kesildiğini ne çabuk unuttun? Senin dilini kesiyor mu bugünkü muktedir güç? 2003’te iktidara gelen siyasi bir hareket nasıl olur da Cumhuriyetten beri bir kesimin elinde olan yargıyı kendi taraftarı edebilir? Bu mümkün mü? Yoksa o gün eşkıyanın elinden kurtulan masum çocuklar mıdır kendi kanunlarını kurucularına adaletle uygulayan?

Bugün Silivri sürecine Mustafa’nın çocuklarına üzülüyorum diyenleri günahta ortak ediyorsun da, Yüzbaşı Balatekin ’in kanser hastası hanımının günahına Silivri’dekileri neden ortak etmiyorsun? Masum bir kadının katillerine taraftar olanları savunarak bu günaha ortak olmadığını mı zannediyorsun?

Ordudan düzmece evraklarla ilişiği kesilen ve Amasya’da kantinden hamburger alırken amca dediği bir albayın sekiz yaşındaki bir çocuğun önüne çıkıp sen buradan artık hamburger alamazsın diyen alçak bir zihniyetin günahını savunmaya utanmıyor musun?

O gün bir erkek çıktı ve Silivri’dekilere inat sahip çıktı Yüzbaşı Balatekin ve arkadaşlarına. Sen yoktun ama o gün. Bugün geçmişteki cesaretinin mükâfatını almadığını mı zannediyorsun o cesur adamın?

Ülkenin başbakanına ayağa kalkmayan erkeğin yanında olarak vatanperver olduğunu mu iddia ediyorsun?

Şimdi rahmetli olan bir Başbakana hayâsızca küfreden bir generalin neden karşısında olmadın? Neden bu hakarete sesiz kaldın? Bu günah senin değil mi? Sen sütle mi yıkanmışsın?

Evet, eşkıyayı kendisine baba zanneden garip, uyanma vaktin gelmedi mi? Ülkene sahip çıkman gereken hakiki tarafı anlamadın mı?

Yoksa ben eşkıyaya evlatlık yapacağım diye ısrarla inat mı ediyorsun? O zaman sen bilirsin. Tarafın belli….

Son Düzenlenme Cuma, 23 Ağustos 2013 11:44
Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...