Salı, 29 Ekim 2013 11:23

Din Yalnızca Hocaların Tekelinde midir?

Allah-ü Teâlâ tekâmül ettirdiğini bildirdiği dinini Peygamber Efendimiz Sallallahu aleyhi vesellem ile insanlık âlemine göndermiştir. Resulullah (sav) Efendimizin, Yesrib halkına dini öğretmesi için gönderdiği Mus’ab Bin Umeyr (ra) İslam tarihinde ilk muallim olarak bilinir ve anılır. Onun gibi Medineli Ebud Derda (ra) ve onlarca sahabe her şeylerini feda ederek bu yolda zirve bir muallimlik ortaya koymuşlardır. Onların hiç birisi diplomalı değildi. Doçent ve profesör hiç değillerdi. Onlar daha ilk anda her şeyi terk ederek,  Allah ve Resulünün sevgisini kalplerine yerleştirmişlerdi.

Mekke halkının en zengin ailelerinden birinin evladı olan Mus’ab Bin Umeyr (ra) tüm varlığını arkada bırakarak gitmişti Medine’ye. Defalarca hicret eden Mus’ab Bin Umeyr (ra)’ın bir defasında dönüşünü şöyle anlatır Ali (ra) efendimiz; “Rasulullah (sav) ile oturuyorduk. Bu sırada Mus'ab bin Umeyr geldi. Üzerinde yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Rasulullah (sav) onun bu hâlini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu ve “Kalbini Allahü Teâlâ’nın nurlandırdığı şu kimseye bakın! Anne ve babası onu en iyi yiyecek ve içeceklerle besliyorlardı. Allah için bunların hepsini terk etti. Allah ve Resulünün sevgisi, onu gördüğünüz hâle getirmiştir” buyurdu.

Evet, bu din isminin ekinde olan bir unvanla değil, kalbindeki nurla ve üzerindeki yamalı elbise ile bir an dahi tereddüt etmeden din-i İslam’ı tebliğ eden gönül erbapları ile yükselecektir.

Ben filanca topluma İslam’ı anlatmalıyım. İnsanların karşısına filan marka takım elbise, filan marka kravat ve filan berberin çektiği fön ile çıkmalıyım, diyen din adamları ile yükselmeyeceği aşikârdır. Bu din “Allah ve Resulü diyor ki” diye öne atılan, kendisini dine adamış nurlu kalp sahipleri ile yaşatılabilecektir.

Bu din kesinlikle İlahiyat Fakültesi mezunlarına, İmam Hatip Lisesi mezunlarına bırakılacak kadar lüks bir din değildir. Bu din felsefi ilim sahiplerince değil, kendini Allah’a adamışların ve bir ayeti bir hadisi şerifi duyduğunda kalbindeki nurla, evet Allah ve Resulü bunu demek istemiştir diyerek, akademik unvanı dert edinmeden Allah rızası için yaşayanların sahip çıkacağı bir dindir.

Bu din tüm insanlığa inmiş dindir. Bu dini öğretmek her bir müminin gerekli ve öncelikli vazifesidir. Bu din, karşısındaki insanı aşağılayarak, televizyon programlarında tartışarak ve kendi akademik unvanını öne çıkararak “sen sus ben konuşayım” diyen zihniyetin sahipleneceği bir din asla olamaz.

İslami fikir ve düşüncesini açıklamaktan çekinen, saçları bozulmasın diye namazda dahi takke takmaktan imtina eden ve bunu da katıldığı konferansın katılımcılarının kültür seviyesine bağlayan hocaların anlatacağı bir din hiç değildir.

Kızının düğününde giydiği gelinlik için hassas olmayan, kadın ve erkek aynı mekânda düğüne iştirak ettiği halde bu duruma sessiz kalan bir profesörün dini bilmesinin ne faydası vardır.

Bu din gerektiğinde her şeyini bir an dahi tereddüt etmeden feda edebilecek, emekli maaşım var rahat rahat konuşabilirim diye düşünmeden, tebliğ vazifesinden geri kalabilirim diye insanların ürkmesinin ince hesabını yapmadan Allah ve Resulü buyurdu ki diye söze başlayanların anlatacağı bir dindir.

İslam’ı tebliğ edeceğim diye İslam’ın emirlerini sadeleştirerek televizyon televizyon kadın programlarında değil, hayatında tatbik ederek ve meşru dairede tebliğini yaparak haykıran nurlu kalplerin dinidir.

Bu dinden profesörler, hocalar, vakıflar, dernekler ve cemaatler değil müminler tek tek sorumludurlar.

İslam’ın günümüze kadar gelmesinde kilit rol alan ashap yetkilendirilmeyi, uzmanlaşmayı beklemedi. Çok bilmeyi değil, bildikleri ile amel etmeyi gaye edindiler.

Evet, bu din hepimizindir. Her nefis kendini Allah’a sunmaktan, ailesini, akrabalarını, komşularını Cennete hazırlamaktan sorumludur. Demek bu din kelam seviyesinde dini bilenlerin değil, üstün bir teslimiyetle İslam’ı benimseyenlerin dinidir.

Kendini akil zanneden, birkaç kelime Arapça öğrenir öğrenmez Kur’an ayetlerini yorumlayanların değil, akıl baliğ her Müslümanın sahip çıkması gereken bir dindir. Hadis rivayet eden kitaplara baktığımızda İslam’ı tebliğ için Mekke ve Medine’yi terk ederek, tebliğ vazifesine soyunan binlerce sahabenin aslında ilim noktasında birkaç ayetten başka bir şey bilmedikleri aşikârdır.

Demek bu din hepimizindir. Yaşanması hepimize emrolunmuş bir dindir. Bu dinin gerçek sahipleri saçlarını arkaya tarayıp, ilmiyle gurur duyarak namaza duranların değil; kalbi nurlu, boynu bükük, kendisini kâinatta bir hiç olarak görenlerin dinidir.

           Allah bizleri dinine Musab Bin Umeyr (ra) gibi sahip çıkanlardan eylesin. Âmin.

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...