Perşembe, 17 Ağustos 2017 13:07

İki Depremi Birlikte Yaşamak

Yıl 1999 aylardan Ağustos, yıllık izindeyim. Yüksek Askeri Şura toplanmış ve 4 Ağustos'ta kararlarını açıklamıştı. İzinden döndüğümde bir mesaj masamda beni bekliyordu. Okuyunca öylece kalakaldım, Silahlı Kuvvetlerden ihraç edilmiştim. Bu benim için birinci depremdi.  İkinci bir depremi ailece yaşayacağımız hiç aklıma gelmemişti.

12 Ağustos'ta Gaziantep'ten ayrıldım. İstanbul'da zor günler beni bekliyordu. İşsiz kalmıştım. Bir eş ve iki çocuk evde ekmek bekliyordu. İş aramaya koyuldum, gazetelerin seri ilan sayfalarını araştırıyordum. Birçok yere gittim, ama dedim ya zor günlerdi. Türkiye hem siyasi çalkantılarla uğraşıyor hem ekonominin bataklığında çırpınıyordu. İş bulmak kolay değildi, ne iş olsa yapacaktım ama bir türlü bulamıyordum. En son 16 Ağustos'ta bir yerle görüştüm olacak gibiydi, haber bekliyordum.

Tarih 17 Ağustos’u, saatler 03.02’yi gösterirken bir sarsıntı başladı. Kaldığımız binada çatırdama sesleri, dolap kapaklarının gürültüsü ve mutfaktaki eşyaların yerlere saçılırken çıkardığı seslerle uyandık. Elektrikler henüz kesilmemişti. Büyük oğlum sarsıntıya uyanmış, "Anne ne oluyor böyle" diye soruyordu. Bina sağa sola yalpalıyordu. Çatıda kırılan kiremitlerin seslerini duyuyorduk, yıkılacak gibiydi.  O hiç bitmeyen 45 saniye başlamıştı artık. Birazdan sarsıntı durur gibi oldu. Dışarı çıkmaya niyetleniyorduk ki sarsıntılar tekrar başladı.  Ancak bu sefer deprem alttan yukarıya doğru vuruyordu. Çatıdaki soba bacaları birer birer devriliyor ve onun çıkardığı sesler korkuyu daha da artırıyordu. Sallantı devam ederken elektrikler kesildi, zifiri karanlıkta kala kalmıştık. Dilimizde sadece Allah'ı zikir vardı, çaresizdik.

45 saniye sonra deprem durdu, bina yıkılmamıştı. Çakmak ışığında merdivenleri korka korka indik, kendimizi dışarı attık. Hemen telefonlarla akrabaları, eşi dostu aradık, onlardan bir ses duymak istiyorduk. Çok şükür bir can kaybı yoktu. Sabaha kadar binanın yanındaki boş alanda bekledik.

Sabah olmuştu, etrafta fırtına sonrası bir sessizlik vardı. Uzaklardan duman ve is kokuları geliyordu. Avcılar tarafından bize doğru bir duman şeridi ufukta görünüyordu. İlginçti, normalde göğe yükselen duman yatay bir şekilde akıp gidiyordu.

İnsanlar şok geçirmiş halde idi. Bulunduğumuz yerden uzaklaştık. Akşam oluyordu, tekrar evin yakınına geldik. İçeri girmeye cesaretimiz yoktu. Alelacele evden örtü, yastık, halı kilim v.s aldık ve yakındaki boş alanda derme çatma bir çadır yaptık. Ben alışkındım çadırda kalmaya, ya çocuklar? Bir süreliğine derme çatma çadırımız evimiz olmuştu. Zamanla çocuklar da alıştı. Eve girmeye korkuyorduk, çok gerekmedikçe dışarıda geçiyordu günlerimiz. Sonra yavaş yavaş çaresizce evlere döndük ama içimizdeki o korku hiç geçmiyordu.

Bu arada kulağımız haberlerde, acaba başka yerlerde neler oldu, merak ediyorduk. Marmara’da 7.4 büyüklüğünde bir deprem olmuştu. Televizyonlar yıkılan yerlerden canlı yayın yapıyordu. Enkaz görüntüleri yüreğimizi burkuyordu. Tam bir felaket yaşanmıştı. Ekranlarda sürekli altyazı geçiyor, yardım çağrıları, ihtiyaç listeleri duyuruluyordu.

Devlet yoktu

Marmara çevresinde binlerce insan çaresiz bir şekilde kendilerine uzanacak bir el bekliyordu. Vatandaşlar kendi imkânlarıyla hayata tutunmaya çalışırken yanlarında devleti görmek istiyordu. Ama ne yazık ki devlet yoktu. Dönemin Başbakanı Ecevit, depremden ancak bir hafta sonra bölgeye gelebildi.

Depremde sarsılmış 18 bin canımız gitmişti. Bir hafta sonra yardım için Adapazarı'na gittik. Ana cadde üzerindeki binalar yıkılmış, enkaz halinde duruyordu. Her şey, insanlar cesetleri, arabalar enkaz altında idi. Hayatta kalan Adapazarlılar da bizim gibi çadırlara sığınmıştı. Bu görüntüler depremin vurduğu her yerde vardı.

17 Ağustos depreminde tanıdıklarımı da kaybettim. Antep'te birlikte çalıştığımız İsmet yüzbaşım emekli olmuş Yalova'ya yerleşmişti. Maalesef İsmet yüzbaşı da o depremde aramızdan ayrıldı.

Türkiye seferber oldu, kendi yaralarını sarmaya çalıştı, tekrar millet olmuştuk. Rabbim bu acıları bir daha yaşatmasın. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Son Düzenlenme Perşembe, 17 Ağustos 2017 15:05
İbrahim Keleş

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...