ACILARI YAŞARKEN BAHARI GÖRDÜM
Bugün 28 Şubat post modern darbesinin 12 nci yıldönümü. Öyleden sonra taksim Square Otelde düzenlenen 28 Şubat vicdan mahkemesi etkinliğine dinleyici olarak katıldım.
Vicdan; insanın içindeki iyiyi kötülükten ayırabilen, iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan manevi his. Bazen bir iş yaparız ama içimiz burulur hani tam hoşnut olmayız. O zaman içinden bir ses yanlış yaptın der. İşte o vicdanın sesidir. Bu sesi duyabilmemiz için vicdanımızın ölmemiş, kalbimizin sönmemiş olması lazımdır.
Etkinliği 70 Milyon Adım Koalisyonu düzenliyordu. Bu koalisyon Vicdanı ölmemiş, kalbi sönmemiş Türkiye mozaiğini oluşturan değişik görüş ve inançların bir araya geldiği bir koalisyondu.
Kurdukları fıtraten hakkı üstün tutan ve hak haklınındır prensibini şiar edinmiş Vicdan mahkemesinde başta Demirel ve Karadayı olmak üzere 28 Şubat darbesinin tüm faillerini Yargıladılar.
Mahkemenin başlamasından önce 28 Şubat döneminde İstanbul üniversitesinde uygulanan başörtü yasağı uygulamaları sinevizyonda gösterildi. Robocok polisler başörtülü örgencilere silahlı terörist muamelesi yapıyor, kiminin azgını kapatıyor kiminin başörtüsünü çekerek açıyordu. Bu arada bir kardeşimiz sinir krizi geçirerek alın diye başörtüsünü çıkarıp atıyor etrafındaki arkadaşları yapma yapma diye ağlayarak bağırıyorlardı. Bu sahneyi seyredenken bir hançer saplandı yüreğime ciğerim yandı burnumun direği sızladı haykırmak istedim avazım çıktığı kadar.Haykıramadım.Sadece Sessiz bir çığlık atım. ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Sahneyle birlikte o günlere gittim. Silah arkadaşlarımı hatırladım. Tek suçları hanımlarının başörtülü olması ve dini inançlarını yaşama gayreti olan arkadaşlarımı. Hiçbir mahkemede yargılanmadan, yargıya müracaat etme hakları olmadan YAŞ kararları ile ordudan tasfiye edilen arkadaşlarımı. Kendisi ordudan “irticacı” diye ilişkisi kesildiğinde, kanser tedavisi gören hanımı da çıkarıldı aynı gün GATA dan.Hani şimdilerde suçluların sığınma yeri,kurtuluş ümidi, korunup kollandığı, sağlamken hasta dendiği GATA dan!...Daha fazla kanadı yüreğim. Kendisine yapılan bu zulmü hazmedemediği için psikolojik bunalıma girerek intihar eden, psikolojik tedavi gören arkadaşlarımı hatırladım. Daha da fazla kanadı yüreğim. Gözlerim doldu içerime akıttım göz yaşlarımı. Sessizce haykırdım defalarca ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Kendi ailemle yaşadıklarımı hatırladım. Her YAŞ toplantısından on gün önce başlayıp toplantı kararları yayınlandıktan beş gün sonrasına kadar evimize bir sessizlik çökerdi. Her zamankinden az konuşurduk o onbeş gün boyunca, hanım ve benim beynimizde aynı soru acaba bu şurada bizi de ayıracaklar mı? Geceleri çocuklar yattıktan sonra konuşurduk, birbirimize moral verirdik. Fakat derinlerde bir endişe hep olurdu. Bazen çocuklar konuyu sorar onlara dik durmamız gerektiği, bizim haklı olduğumuz, sırf bu dünya için yaratılmadığımız, Allahın Rezzak olduğunu, bir kapıyı kaparsa diğerini açacağı, Allahtan gelen her şeyin hoş olduğu ve benim bilgi ve becerilerimle çalışarak onlara daha iyi bakacağım yönünde konuşmalar yapardım. Onlara konuşurken aslında onlara değil kendi içimde derinlerde saklı endişeye konuşurdum. Kararlar açıklanıp kendimin olmadığını öğrenince buruk bir sevinç yaşardım. Zira her Şura da bazı arkadaşlarımın yaşamları altüst edilirdi masa başında. Arkadaşlarımı yakından tanısa masa başında oturanlar yinede onlara bu zulmü yaparlar mıydı bilmem.
Asrın alimi 31Mart vakasında Divan-ı Harb-i Örfi Mahkemesinde beraat ettikten sonra mahkemeden çıkıp Beyazit’ten Sultanahmet’e kadar arkasında bir kalabalık olduğu halde “ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM” nidaları ile yürümüştü. Şimdide benim yaşadığım acıya ilaç oluyordu aynı cümle ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Vakit geldi vicdan mahkemesi kuruldu. Mahkemede yargıçlığı Anayasaya aykırı olduğu halde 28 Şubatın baskısı ile yayınlanan genelge dolayısı ile başörtülü olduğu için mahkemelere giremeyen Av.Fatma BENLİ yaptı. Mahkeme başladı savcı iddianameyi okudu. Önce sanıkların adlarını sonra Şubat ayının o soğuk günlerinde yapılan zulümleri bir bir sıraladı.
O süreçte mağdur olan zulüm gören, okullarından koparılan üniversite ve lise talebeleri, yaşamları değişen, umutları hayalleri yıkılan, darbeye destek vermedi diye dünyaları karatılmaya çalışılan, baskı gören, kendisi veya eşi başörtüsü takıyor diye memurluktan uzaklaştırılan insanlar sırayla tanık olarak çağrıldı ve yaşadıkları zulmü anlattı. Onlar anlattı ben sessizce ağladım. Onlar anlattı ben daha güçlü zikrime devam ettim. ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM!
Son tanıkta dinlendikten sonra mahkeme jürisi vardıkları kararı okudu. Tüm sanıklar suçlu bulunmuş, "ebediyen onursuzluk" cezasına çarptırılmıştı. Bu mahkeme vicdan mahkemesiydi. Vicdan ölmemişse yanılmaz zira fıtrat yalan söylemezdi. Kararı duyunca rahatladım. Temsili bir mahkemede olsa toplum vicdanında ceza almıştı zulmedenler. Biraz teselli oldum. Gelecekte çocuklarımızı güzel günlerin beklediğine olan inancım daha da kuvvetlendi.
Sanıklar gelmemişti mahkemeye. Kurulan Vicdan Mahkemesinin sanıkları mahkemeye getirmeye silahlı kolluk kuvvetleri yoktu. Sanıklarında kendiliğinden gelmeye kendilerini savunmaya yüzleri yoktu. Çünki suçlu olduklarını kendileri de biliyorlardı. Hepsi bir yerlere saklanmış belkide hala planlar yapıyorlardı kapalı kapılar ardında. Nerden mi biliyorum. 28 Şubatı planlayanlar, faili olanlar 1000 yıl sürecek dememişler miydi? Sonra gelenlerde 28 Şubata bağlılıklarını bildirmemişler miydi. Bu mahkemeden kaçabilirler ama ya ilahi mahkemeden?
Keyfiyete kanun, baskı ve zulme cumhuriyet diyen vicdanları ölmüş, kalpleri sönmüş bu darbeci zihniyet milyonlarca insanı mağdur etmiş. Kiminin hayallerini, kiminin yaşamlarını, mutluluklarını yok etmişti. Telafi edilmeyecek yaralar açmışlardı insanlara. Kaybeden gene onlar oldu. Kaybetmeye de mahkumlar. Çünki onlar haksızlar ve milletin iradesine savaş açmışlar.
Bu güzide topluluğun yaptığı bu anlamlı eylem 28 Şubat düşüncesinin ve darbelerin toplum vicdanında mahkum edildiğinin ve geleceğin ülkem insanları adına daha güzel olacağının resmiydi. Önce hüzünlendik sonunda baharın yakın olduğunu gördük sevindik. Ellerimizde kır çiçekleriyle ziyarete gideceğimiz günler yakındır.
Nurettin YAVUZ
28 Şubat 2009