Pazartesi, 29 Mart 2010 15:22

Hiç olmazsa üç besmele oku

Hiç olmazsa üç besmele oku

Sovyet döneminde bütün dinler gibi İslamiyet de unutturulmaya çalışılmış adeta dinsiz bir millet yetiştirilmeye çalışılmış. Bu acı gerçek ile ne yazık ki şimdi tam manası ile yüz yüze geldim.

Gemimizde çeşitli milletlerden insanlar çalışıyor. Gürcü, Rus, Lezgi, Azeri ve Hindistanlı gemiciler var. Gürcülerin bir kısmı Müslüman. Lakin sadece kağıt üzerinde. Zira İslamiyet ile ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar. Yaşayış derseniz bir Müslüman ile Hıristiyan Gürcü arasında hemen hemen hiçbir fark yok.

Hindistan’da demirde yanaşmayı beklerken balıkçılar kalamar ve balık satmak için gemimize yaklaştılar. Yanına giden gemiciye ilk sordukları soru; Müslüman mısınız? Oldu. Balıkçılar Müslüman’dı ve onlarla konuşan gemici de Müslüman olan Gürcüydü. O da Müslüman’ım dedi. İşte Müslümanlıkla ilgili bildiği tek şey bu idi.

Gemide konuşulan dil öncelik sırasına göre, Türkçe, Rusça, Gürcüce, İngilizce. Personel Türkçeyi konuşamasa da birçok kelimenin anlamını biliyor. O yüzden lisan yüzünden şimdiye kadar hiçbir sıkıntı olmadı. Zaten denizciliğin standart hale gelmiş işleri ve sözcükleri var. Bunlarla ilgili 50-60 kelimeyi bildin mi, lisan problem olmaz.

Lezgi olan Başmühendisimiz ile Türkçe anlaşabiliyoruz. Zira onun eşi Azerbaycanlı olduğu için Türkçeyi bir miktar konuşabiliyor. Daha çok Rusça konuşuyor.

Her yemekten sonra bol bol sohbet ediyoruz. Özellikle dini konularda çok sorular soran Başmühendisimiz geçen gün öyle bir söz söyledi ki içim parçalandı. Dua etmeye vesile olması için anlatayım…

Ben dedi, Sovyet döneminde okudum ve iki yüksek okul bitirdim. Bize din namına hiçbir şey öğretilmedi. Bu durumdan endişe eden annem bana dedi ki “Madem hiçbir şey bilmiyorsun hiç olmazsa yatmadan önce üç defa bismillah de”. Sonra da şunu sordu. “Süvari Bey, Bismillah nedir?

Yahu dedim duymuyor musun, her demir atışımızda “Bismillah funda”, her demir alışımızda “Bismillah vira” diyorum. Evet, dedi dini bir şey var ama anlamının ne olduğunu bilmiyorum.

Bismillah, Allah’ın ismiyle başlamak demektir, dedim. Ona sübhanallah, elhamdülillah ve Allahü ekber’in de, ne anlama geldiğini anlattım.

Bu anlattıklarım yaşı 60’ı geçmiş olan Başmühendisimizin hoşuna gidiyordu. Her yemekten sonra bir iki saat sohbet etmeye başladık. Bana çeşitli sorular sormaya başladı. Sorduğu sorulardan Sovyet eğitim sisteminde, materyalizmin yani maddecilik akımının ne derece etkili olduğunu anlamıştım. Ben “gözümle görmediğim hiçbir şeye inanmam” diyordu.

Yahu “sen ve biz insanlar kızıl ve mor ötesi ışıklar arasındaki dalga boylarını görebiliriz, belirli frekanslar arasındaki sesleri duyabiliriz. İki okul bitirdim diyorsun, sana bunları öğretmediler mi? Halbuki bana görmediğime inanmam diyorsun” deyince, “Ben, sadece bir Allah’ın varlığına inanıyorum, bunun haricindekileri bilmem” dedi.

İşte bu noktadan başlayarak Allah’a inanmanın ne derece önemli olduğunu ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) “ben ve benden önceki peygamberlerin söylediği en yüce söz Lailahe İllallah’tır” hadisi üzerinde durmaya başladım.

Evet, 70 senelik Marksist eğitim bir milleti işte bu hale getirmiş sevgili okuyucular. Anne babalar hiçbir şey yapamadıklarını görünce çocuklarına anlamını dahi bilmedikleri besmeleyi öğretmişler.

Rabbimden, bütün Müslümanlara ve insanlık alemine, İslam hakikatlerini öğrenmek ve imanla yaşamayı nasip etmesini ve bu uğurda çaba ve gayret gösteren bütün kardeşlerimize yardımcı olmasını niyaz ediyorum.  

Haberiniz olsun

 Rabbimiz Ra’d Suresinde buyuruyor ki “Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur”.

Evet, yaratılışımızın en önemli amacı Allah’ı bilmektir. İnsanoğlunun ulaşabileceği en yüksek mertebe Rabbimizi güzel isimleriyle tanımaktır.

İnsanın erişebileceği en yüksek saadet ve mutluluk ise Allah sevgisidir. O sevgi sayesinde saf ve halis bir sürur, sevinç duyabiliriz.

Bütün insanlar gibi bizlerinde sınırsız ihtiyaçları, bitmek tükenmek bilmeyen sorunları var. Denizin ortasında bile bu problemler karşımıza çıkıyor. Seller fırtınalar çiftçiyi etkileyip büyük zararlara sokarken denizlerde emek veren nice denizciler fırtınalardan ve ekonomik çalkantılardan perişan vaziyetlere düşebiliyor.

Global kriz dünyanın altını üstüne getirirken gemicilerde geç yatan veya düşürülen maaşları yüzünden sıkıntı çekiyor. İster istemez yönetici olarak onların bu sıkıntılarını azaltmaya ve moral vermeye çalışıyorum.

Geminin düzeni ve huzurunun bozulmaması için bazı kolaylık ve düzenlemeler yapıyor ve bu sayede insanların sıkıntılarının bir parça azaltılmasına çalışırken ister istemez kendi sorunlarım ile de baş başa kalabiliyorum.  Zira ben her ne kadar gemi kaptanı ve yöneticisi olsam da mevcut problemlerden en fazla etkilenenlerden birisi olarak çalışmak zorunda kalıyorum.

Allah’a sonsuz şükürler olsun ki, benim elimde Bediüzzaman’ın şaheser bir Kuran tefsiri olan Nur Külliyatı var. İşlerden ve sorunlardan bunaldıkça bu eserlere müracaat edip ferahlık ve sürur buluyorum. Aksi takdirde işimiz gayet fena olacaktı.

Sıkıntılı zamanlarımda güverte üzerinde ezbere bildiğim surelerden okur denizin insana huzur veren sesi ile paylaşırım. Her namazdan sonra okumaya çalıştığım Cevşen duası da en önemli rahatlama araçlarımdan bir tanesidir. Fakat en büyük teselliyi Bediüzzaman’ın eserlerinde uluyorum. Özellikle Mektubat adlı eserindeki 20. Mektup en çok müracaat ettiğim kaynaklardandır.

Bu eserleri okurken içine düştüğüm karanlıklar aydınlanır gemimiz bir yük gemisi değil seyir ve tenezzüh için yola çıkmış olan yolcu gemilerine döner. Zira bu eserlerde ruhumuza öyle bir ferahlık açılır ki, Kuran’ın verdiği mesajları idrak etme imkânı buluruz.

Allah’a iman eden bir insan, hiç bir düşmandan ve musibetten korkmaz. Hiçbir kimsenin minnetini çekmez ve ona dilencilik edip yalvarmaz. Zira her şeyin anahtarı elinde olan Allah, kâinatın dizginini elinde tutmaktadır. Onun “ol” demesi ile her zorluk ve müşkülat hallolur.

Onun huzuruna çıkmak için aracılara müracaat etmeye gerek yoktur. Basit bir evrakı imzalatmak için kaç tane memura danışıp iş gördürdüğümüz halde Rabbimize el açıp dua etmeye hiçbir mani yoktur. Ne zaman ve nerede olursa olsun ona yalvarıp ihtiyaçlarımız için dua edebiliriz.

Bazen dualarımızın yerine gelmediğini zannederiz. Hâlbuki bu çok büyük bir yanılgıdır. Zira Kâinatın bütün hazineleri yanında olan ve bize verdiği birkaç nimetten dolayı mülkünden hiçbir şeyi eksilmeyen Allah, bizim bilemediğimiz nice maslahatlardan dolayı bu nimetleri ertelemektedir. Belki Ahiret yurduna saklar. Orada sonsuz bir âlemde çok daha güzel bir şekilde verir. Biz sabırsızlık ederek “niçin dualarım kabul olmuyor?” deyip Rabbimize naz yapmamalı onun rahmetini ittiham etmemeliyiz. Bize düşen naz değil niyazdır.

Şu dünya işlerlinin çoğu, insanın kirli eli karıştığı için doğru gitmez. Daima perişan ve sıkıntılı olur. Islah etmek, düzeltmek için çaba sarf ettiğimiz birçok iş yarım kalır, sonuca ulaşmaz. Böyle durumlarda elem çekmeye gerek yoktur. Çünkü biz bu dünyayı kendimize ait zannediyoruz. Hâlbuki mülk tamamen Allah’ındır. O Hâkim’dir, her işi hikmeti ile çevirir ve yapar. O, hem Rahim’dir, hem de pek merhametlidir. Bizler dehşete düşüp sıkıntı çektiğimiz zaman:

Mevla görelim neyler

Neylerse güzel eyler.   

Demeli, çare bulamayacağımız sorunlara bulaşmak yerine pencerelerinden bakıp içlerine girmemeliyiz.

Evet, bizlerin bu dünyada sadece bir “serdümen” gibi bir görevi var. Hani biz kaptanların dümen dolabını kullanan ve “sancağa veya iskeleye dön” dediğimiz, gemici var ya aynen onun gibi sadece verilen emirleri yapmalıyız. Eğer “yahu kaptan niçin sancağa döndü, iskeleye dönmeliydi deyip dümeni o yöne basarsa, gemi karaya oturur, Allah muhafaza etsin, cana ve mala zarar gelebilir. Aynen bunun gibi Cenabı Allah’ın Kerim ve Rahim olduğunu düşünerek yani onun keremi, ikramı ve bereketinin bol olduğuna iman ederek itimat etmeliyiz.

Gemi sahipleri yapılan işlerden dolayı çalışanlarına sadece bir ücret tahakkuk ettirir daha başka hiçbir şey vermezler. Hâlbuki Rabbimizin ikramı ve hediyesi öyle büyüktür ki, yaptığımız tüm işlerden hâsıl olan fayda ve ücreti tamamen iyilik defterimize yazar. Sen sadece kaptanlık yaptın veya serdümenlik yaptın diyerek üç kuruş vermez geminin kazandığı bütün menfaatten oluşan ücreti, bütün çalışanların hepsine ayrı ayrı ve tamamını verir. Zira Rabbimiz, cömertlerin en büyüğüdür. Bizler için verdiği servet, onun mülkünden hiçbir şeyi eksiltmez.

İşte, yukarıda bahsettiğim gibi Kuran tefsirlerini okuyarak rahat ve huzur buluyorum. İsteyenler için numune olarak sadece birkaç tanesini ifade etmeye çalıştım. Eğer “kalbim sıkışıyor, nefes alamıyorum”  diye bir probleminiz varsa en iyi doktor ve ilacı burada bulabilirsiniz, vesselam…

Vehbi HORASANLI

 

 

 

 

Son Düzenlenme Salı, 30 Mart 2010 15:23
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...