Cuma, 28 Ocak 2011 18:53

Ege de yarış

Yazının başlığına bakıp “yine Türk-Yunan silahlanma yarışından” bahsedeceğimi zannetmeyin. Zaten Yunanlılar çoktan havlu attılar. “Amerikan hurdalarını almaktan biz vazgeçtik, siz istiyorsanız almaya devam edin” diyerek zaten kötü durumda olan ekonomilerini düzeltmeye çalışıyorlar.

Bu yazıda, Bahriyeli bir büyüğümden ve aynı zamanda kader arkadaşı olduğumuz bu ağabeyim ile giriştiğimiz bir yarıştan bahsedeceğim. Gemi yarışından…

Donanmada iken özellikle Deniz Kurdu tatbikatlarında gemiler arasında yarışlar olurdu. Tersaneden henüz çıkmış yani makinelerinin bakımı yapılmış gemiler kendi aralarında yarışırlardı. Önce borda nizamı ile ilerlenir, Filotilla Komodorunun (Aynı tip savaş gemilerinin bir araya geldiği küçük filonun komutanı) telsizden verdiği “başla” emriyle birlikte, kazanlar maksimum düzeyde çalıştırılarak azami sürate çıkılırdı. Böyle bir yarışta 32 knots (1 saatteki deniz miline göre hız) hıza ulaşmamıza rağmen diğer gemi ile girdiğimiz yarışı kaybetmiştik. Şu an İzmit’te müze olarak kullanılan TCG Gayret gemisi ile buna benzer çok hatıram olmuştur. Dileyenler yaklaşık 7 yıl görev yaptığım bu gemide yaşadığım hatıraları “Bahriyede 15 Yıl” isimli kitabımdan okuyabilirler.

 Bahriyeden ayrıldıktan daha doğrusu YAŞ Kararı ile atıldıktan sonra yine böyle bir yarışa girdik. Büyük bir konteynır şirketinde kaptanlık yapıyordum. Bahriyede “Gazi” lakaplı Necdet Ağabey de aynı şirkette çalışıyordu. Tevafuk bu ya, Çanakkale Boğazında karşılaşmıştık. Üstelik aynı yöne doğru seyir yapıyorduk. Ben “Wanda A” isimli gemi ile İzmir’e, Necdet Ağabey ise “Sami A” adlı gemi ile Tunus’a doğru gidiyordu.

Necdet Kaptan’a yarışa var mısın? Diye sordum. Bana “varım” dedi. Eğer kazanırsa ona bir tepsi baklava ısmarlayacağımı söyledim. Kabul etti.

Yeri gelmişken söyleyeyim, iddialaşma ancak şu şekilde dinen caiz olur. “Şöyle yapabilirsen, sana şunu ısmarlarım veya veririm” denilebilir. Bu şekilde bir iddialaşma kumar sayılmaz. Fakat “kim kaybederse parayı o öder” şeklindeki yarışmalar, bir çeşit kumar sayılabildiği için konunun uzmanları tarafından meşru olarak görülmemektedir. Çünkü bu tür iddialaşmaların sonu yoktur. İnsanı çok büyük zararlara götürebilir.

Her ne ise, iki gemi ile beraber Çanakkale boğazından çıkmıştık ve “boğaz seperasyon hattının bittimi” denilen noktaya gelmiştik. Yarışı da o noktadan itibaren başlatacaktık. Bozcaada’yı kim önce bordalarsa yani geçerse, o galip gelecekti.

Başmühendisi köprüüstüne çağırarak yarışa gireceğimizi ve makineye “Allah ne verdi ise yüklenmesini” söyledim. Elinden geleni yapacağını, söyleyerek aşağıya kumanda odasına indi.

Benim gemim 24 yaşındaydı ve Doğu Almanya tersanelerinde inşa edilmişti. Necdet Ağabey’in gemisi ise aynı yaşlarda ve İtalyan yapımı bir Ro-ro  gemisi idi. Daha sonra Ro-ro’dan yani kamyon ve TIR taşıyan gemiden, konteynır taşımacılığına dönüştürülmüştü.

Yarış başladı ve ben yavaş yavaş öne geçmeye başladım. Zira daha önceden ağır yakıta geçmiştim. (Fuel oil yakıtı; ağır yakıt olarak ifade edilir ve açık denizde kullanılır. Boğaz geçişleri ve manevralarda ise daha hafif olan dizel oil kullanılır, bu yakıt ile maksimum sürate çıkmak daha zordur)

Necdet Ağabey’e” baklavayı unut” deyip dalga geçmeye başladım. Bana “acele etme birazdan ağır yakıta geçeceğim, o zaman görürsün” dedi.

Gerçekten de bir müddet sonra Sami A, bana yetişti ve bu sefer Necdet Ağabey benle dalga geçmeye başladı. Yolda şoförlerin birbirlerine laf attığı gibi bu sefer biz deniz ortasında birbirimizle atışıyor, neşe ile yarışıyorduk.

Sonunda açık ara Necdet Ağabey yarışı kazandı. Baklavayı “Türkiye’ye dönünce ısmarlarım” diyerek, geçiştirmeye çalıştım. “Sonra bakarız” diyerek o yoluna ben yoluma devam ettim.

Aradan birkaç ay geçmişti ki bu sefer ben Sami A’ya kaptan olarak gittim. Necdet Abi’yi “ne yapalım galip gelen geminin kaptanı ben oldum” diyerek kandırmaya çalıştıysam da maalesef kül yutmadı ve kendisine bir tepsi baklava borçlu olduğumu söyledi. İnşallah bir araya geliriz de borcumu öderim, ne diyeyim.

Evet, sevgili dostlar. Bahriyede kurulmuş böylesine güzel dostluklar sivil hayatta da gördüğünüz gibi devam ediyor. İdeallerinden ve doğruluğuna inandığı gerçeklerden yılmayan azimli insanlar bu dünya hayatında da öbür dünyada da muvaffak oluyorlar. İşte yukarıda bahsettiğim Necdet Ağabey gibi insanlar, Türkiye’nin en iyi gemilerinde şirketlerinde görev yapıyorlar. Çalıştığı firmalar böylesine başarılı insanları kaybetmemek için türlü türlü ödüller veriyorlar. Bahriyede olduğu gibi ticaret gemilerinde de başarılı olup ülkemizin ismini gurur ve şerefle dünyanın her yerine taşıyorlar. Hatta bu ağabeyim bir defasında ABD kıyılarında seyir yaparken iki amatör balıkçıyı ölmek üzere iken denizden kurtarmış gazete ve televizyon programlarına konu olmuştu.

Kendisini daha fazla övmek istemiyorum zira bundan rahatsızlık duyacaktır. O yüzden kısa kesip başta Bahriyeden inançları nedeniyle taviz vermediği için ayrılmak zorunda kalan bütün denizci kardeşlerime iki cihan saadeti diler, Allah’ın selamı ve bereketinin üzerlerinde olmasını dilerim. Rabbim, bütün denizcilere selamet versin…

Son Düzenlenme Cuma, 04 Şubat 2011 15:25
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...