Cuma, 11 Şubat 2011 17:40

Bengal Körfezinde Bir Cuma Günü

Gemimizle yolumuz bir defa daha Bangladeş’e düştü. Yine İlk olarak Chittagong’a gittik. Burada bir hafta yükümüzü tahliye ettikten sonra bu sefer Pussur River denilen bir nehre girerek Harberia denilen bir bölgeye demirledik.

Burada da yaklaşık bir hafta kaldık ve “vira bismillah” diyerek Mongla denilen yere gittik. Fakat burada “funda bismillah” diyemedik çünkü demir atmak yerine demirimizi şamandıraya bağladık.

Hayatım boyunca ilk defa böyle bir iş yapmıştım. Halat ile yüzlerce defa şamandıraya bağlanmıştık ama demir zincirini kullanarak bir ilki yaşadım. Oldukça zahmetli ve emek verilen bir uğraştan sonra çıpayı yani demirimizi zincirden ayırarak şamandıradaki mapaya (üzerindeki uygun yuvarlak demire) bağlandık.

Bu durum demir pozisyonundan daha emniyetlidir. Zira şamandıranın zincirleri gemi zincirinden daha güçlü ve sağlamdır. Demir durumunda ise gemi nehir içinde akıntının etkisi ile devamlı hareket etmekte olduğundan demir tarayabilir(yer değiştirebilir). Zaten oldukça dar bir kanalda olduğumuzdan dolayı her an karaya oturma riski de vardır.

Burada gel-git akıntıları bazen 4 knots’a (saatteki deniz miline) ulaşabiliyor. İşte bu yüzden şamandıra bize daha emniyetli geldiğinden gece rahatça uyku uyuyabiliyoruz. Her ne ise, biz buraya gelmişken gemicilik işlerinden daha çok insanların yaşantılarından ve dini değerlerinden bahsedelim.

Cuma günü gelince gemimizi de emniyete aldıktan sonra sahile giderek Cuma namazını kılmak istediğimi, acentemize bildirdim. Onlarda, Mongla’nın küçük bir yer olduğunu bunun yerine beni Kulna’ya götürmek istediğini söylediler. Bende memnuniyetle kabul ettim.

Gemiden ayrılarak yarım saatlik bir deniz yolculuğu ile sahile ulaştım. Burada bizi bekleyen bir araba ile Kulna’ya doğru yola çıktık. Yolculuğumuz yaklaşık bir saat sürdü. Bu esnada bir hayli ilginç görüntüleri fotoğrafla kaydetme imkânım oldu. Bazen arabayı durduruyor, resimler çekiyordum.

Cuma günü burada resmi tatil günü olduğundan Pazar yerleri hınca hınç doluydu. Bu arada hafta sonu uğraşları ve eğlenceleri de oluyordu. Kulna’ya yakın bir yerde, küçük çocukların okudukları Kuran sesi mikrofonla her yere yayılıyordu. Merak ederek arabayı durdurdum ve Kuran okunan yere gittim. 3-4 yaşlarında minicik bir kız çocuğu mikrofon elinde Kuran okuyordu. Resimlerini aldım ve Türkiye’den geldiğimi söyleyerek memnuniyetimi dile getirmeye çalıştım. Sonra da çeşitli yaşlardaki çocuklardan meydana gelen bu güzel şenlikten ayrılarak yolumuza devam ettik.

Kulna’da Mr. Khan beni karşıladı ve beraber buradaki büyük bir camiye, Cuma namazına gittim. Namaza bir saate yakın bir zaman vardı ve imam efendi camideki cemaate vaaz veriyordu. Çok etkili bir konuşma şekli vardı. Cemaat dikkatle kendisini dinliyordu. Mr. Khan, Bengali lisanı ile yapılan bu konuşmayı bana (İngilizceye) çeviriyordu. Kuran ve Hadis’in en önemli İslami kaynaklardan olduğunu ifade ettiğini söyledi.

Yanımızdaki bir Bangladeşli bu çeviriden rahatsız olduğunu söyledi. Zira onun huşu içinde hoca efendiyi dinlemesine mani olmuştuk. Kendisinden özür dileyerek çeviriyi bitirdik ve etrafı seyretmeye başladım.

Bangladeşli insanların bir kavle göre % 95’i bir diğerine göre % 85’i Müslüman. 160 Milyonluk bir nüfusu göz önüne alırsak bir hayli büyük bir Müslüman kitlenin bu bölgede yaşadığını söyleyebiliriz. Genç yaşlı birçok mümin namazını kılıyor ve beş vakit ibadetlerini yerine getiriyor. Onların namaza olan ciddiyeti bizim ülkemizden daha iyi. Maalesef biz de namaza başlama yaşı çok geç. Birçok insan emekli olunca ölümü hatırına getirir, biraz da çevrenin baskısı ile namaza başlar. Nüfusumuzun namaz kılma oranı İran’daki üç vakit namaz kılan Caferilerden bile geridir. Bizim insanlarımızın % 10’u ile % 15’i namazını düzenli olarak kılar. Cuma’ya gitme oranı yüksek olsa da diğer Müslüman halklara göre bu konuda da ayıplıyızdır. Zira bazı camilerde pencereye yakın bir yerde bulunduğum zaman dehşete kapılıyorum. Zira sanki Cuma namazı vakti girmemiş yollar hala araçlar ile dolu. Bir de utanmadan kornalara basarlar bir iki saniye geç kalmamak için.

Sanki Moskova’dayız. Burası 500 sene İslam halifesine başkentlik yapmış bir şehir değil gibi. Allah, başta Diyanet teşkilatımız olmak üzere vatandaşlarımıza akıl ve izan nasip etsin. Sanki ebedi olarak bu dünyada kalacaklar. Ölüm bunların kapısına dayanmayacak…

Neyse biz yine Bangladeş’e bu fakir ama gururlu insanların ülkesine, Cuma namazına dönelim. Bu ülke Hindistan ve Pakistan gibi Hanefi mezhebinden. Aynı bizim gibi namaz kılıyorlar. Sadece minberleri bizden farklı. Onun yerine saltanat koltuğuna benze vaaz kürsüsü olarak da kullanılan bir yerleri var.

Namaz vakti girince Cuma’nın sünnetini kıldık. Bazı ülkelerde nedense sünnet namazları terk ediliyor. Ama Maşallah burada herkes kılıyor. İç ezan okunduktan sonra hoca efendi kürsüye gelerek hutbe irad etti.

Hutbeyi huşu içinde dinledim. Zira Arapça idi. Hiçbir lisan Arapça’nın yerini tutamaz. Zira cennet lisanıdır. Ayrıca hoca efendi çoğu ayet olmak üzere Kuran’dan ve hadisi şeriflerden okudu.

Cuma namazında hutbe; zaruri olan ibadetleri hatırlatmaktan ibarettir. Nazariyatı yani eften püften şeyleri anlatmak değildir. Arapça ibareler daha ulvi bir şekilde ihtar ederek insanın ruhunun derinliklerine kadar işler.

Kuran ayetleri ile hadisler kıyas edilse nasıl ki insanlığın en ulvi sözleri yani hadisler, ayetlere yetişemiyor, Diyanet’in yazıp gönderdiği ve çoğu zaman imamların keyiflerine göre değiştirdikleri hutbeler insana ulvi bir haz veremez ki, nasıl ayetlere yetişsin.

Hutbe Arapça okunmalıdır. Ezandan önce İslam’ın içine sokulan bu yerel dillerle hutbe okuma bidatı derhal terk edilmelidir. Hangi fena adam bunu içimize atmışsa çok büyük zarar vermiş. Ezanı nasıl orijinaline çevirmiş isek hutbeyi de birçok Müslüman ülkede olduğu gibi aslına döndürmeli Arapça dinlemeliyiz.

Efendim, imamlar Arapça bilmiyor ki. O zaman gitsin soğan patates satsınlar, camide işleri ne. Birkaç ayeti ve hadisi şerifi söyleyemeyen insandan, imam olur mu?

Bangladeş’te maalesef bu duyguları yaşadım. Ne olaydı da benim canım memleketim de böylesine tahribatlar olmayaydı. Bakın gaddar İngilizler 200 sene sömürdükleri bu ülkede dine dokunmamışlar. Bizdeki kadar tahribat yapılmamış.

Namazımızı kıldıktan ve tesbihat’ımızı yaptıktan sonra küçük bir alışveriş merkezine gittik ve dostlarıma el yapımı bazı hediyeler aldım. Daha sonra öğle yemeğine gittik. Oradan da dönüş yolculuğuna başladık. Yolda ikindi namazını cemaatle kılmak istediğimi söyledim. Nitekim son rekâtına yetişmek nasip olduysa da ikindi namazımı da eda etme imkânını buldum. Küçük bir mescitte yine Türkiye’den geldiğimi söyleyerek şaşkın bir şekilde bakan cemaatle selamlaşarak yolumuza devam ettim.

Mongla’ya geldiğimizde yine bizi bekleyen botumuza binerek gemime döndüm. Rabbimden her zaman böyle güzel ve nurlu Cuma günlerini göstermesini niyaz ediyorum.

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...