Pazartesi, 18 Nisan 2022 13:03

TÜRKİYE’DE AZINLIK MESELESİ…

Önce kavramları doğru anlayıp yerli yerine koymamız gerekiyor.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında bu ayrım Müslim ve gayri Müslim şeklinde (Müslüman olanlar, Müslüman olmayanlar) yapılırdı ki hukuk da bu minval üzerine düzenlenmişti. Gayri Müslimler kilise ve sinagoglar etrafında varlıklarını sürdürürlerdi. İbadetlerini herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan rahatlıkla yapabilirlerdi. Ama yine İslam hukukuna göre gösteri ve şaşaa bakımından belirli çizgileri aşamazlardı.

Geriye doğru yapılan nüfus sayımlarında en sağlam veri 1906 yılına ait rakamlarda görülüyor. Toplam 20-21 milyon nüfusa sahip imparatorlukta Müslümanların oranı % 75, gayri Müslimler ise % 25 seviyesindedir. Büyük çoğunluğu Hristiyan olan gayri Müslim nüfusun sadece %1,24 kadarı (250 bin kadar) Yahudi olup diğer gayri Müslim nüfusun tamamı (4,7 milyon kadarı) Hristiyan’dır. Bu nüfusun içinde üç azınlık zaten çoğunluğu oluşturmaktadır.

Yunanlılar 2,8 milyon, Ermeniler ise 1,1 milyon, Bulgarlar 750 bin kadar…

Genel olarak tablo bu şekilde idi.

1906 sonrasında bu tabloyu derinden etkileyecek iki temel hareket gerçekleşmişti.

1.            1’nci dünya savaşı ile beraber küçülen topraklar ve özellikle 1915 yılında Ermenilerin içerdeki isyanları sebebi ile zorunlu göçe tabi tutulmaları Ermeni nüfus yapısını etkilemiştir. Ağırlıklı olarak Suriye bölgesine yapılan bu göç esnasında bazı unsurlar Anadolu’da kalmışlar, büyük çoğunluğu ise Suriye’ye varmışlardır.  Bugünkü PKK varlığının temelinde bu Ermeni tehcirinin ne kadar payı olup olmadığı tartışma konusudur. Nitekim PKK üst düzey yöneticilerinin Ermeni kimlikli olması tesadüf değildir.

2.            Yine İstiklal mücadelesi sonrasında imzalanan Lozan antlaşmasına göre Mübâdele ile 1.200.000 Ortodoks Hristiyan Rum Anadolu'dan Yunanistan'a, 500.000 Müslüman Türk de Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalmıştır. 1930’lara kadar devam eden bu süreçte nüfus değişiminde önemli rol oynamış, sosyolojik ve ekonomik tesirleri uzun yıllar devam etmiştir.

Cumhuriyet dönemine geçildiğinde ise din temelli bir ayrım terk edildiği için Müslim ve gayri Müslimler yerine iki tür kavram öne çıkmıştır. Türkler ve azınlıklar. Azınlıklar da Lozan antlaşmasına göre net olarak Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerdir. Diğer gruplar azınlık olarak kabul edilmemektedir. Azınlık olarak sayılan bu gruplar ilkokul ve lise eğitimini bu antlaşmayla da güvence altına alındığı gibi kendi okullarında verebilmektedir.

Yine miktar olarak çok yüksek olmasa da önemli nüfus değişimlerinden biri ide ikinci dünya savaşında Hitler'den kaçan Yahudilerin 1933-1945 yılları arasında, Stalin tarafından sürülen Kırım Tatarları, Çerkezler ve Ahıska Türklerinin bir kısmının da 1944 yılında Türkiye'ye gelip yerleşmiş olması sayılabilir.

Nitekim bugüne geldik.

84 milyon nüfusumuz var. Biz genelde bu nüfusun tamamını Türk vatandaşı olarak kabul ederiz. Hatta 1965 yılından itibaren yapılan nüfus sayımında etnik kimlik de sorulmadığı için şu anda ne kadar etnik kimlik ve ne kadar dini azınlık var net bilgi sahibi de değiliz.

Evet, bizler İslam inancı gereği ırkçılık hislerini asla içimizde barındıramayız. Ancak bir şahıs Müslüman değilse, ama benim ismimi alıp, benim sahip olduğum imkanlardan faydalanıp önemli mevkilere gelebiliyor ve beni yönetebiliyorsa bu şahısların tanınması zaruridir.

Nitekim bazen öyle şeyler yaşıyoruz ki bunu ancak bir hain yapabilir diyoruz.

1906 yılında % 25 oranında bulunan azınlık nüfusu gerçek sayım yapılamadığı için bugün itibari ile diyelim ki % 10’lara kadar indi ise bu insanlar kimdir, hangi mevkidedir bilmek zorundayız.

Tekrar bu hassas konu için doğru kelimeleri kurmanın çok önemli olduğunu ifade etmek isteriz. İkinci bir ayrım eklemeye gerek olmadığını da söylemeye gerek yok. Bu azınlıklar içinde hakikaten artık bizden biri olmuş insanların varlığını da biliyoruz. Ama böyle bir gerçeğimiz de var.

Yine çok önemli bir nokta.

Lozan sonrası özellikle azınlık olarak adlandırılan Rumlar, Ermeniler ve Yahudilerin özel statü ile korunup korunmadıkları, imtiyazlı bir konumda zenginleştirilip bürokrasinin önemli mevkilerinde görevlendirilip görevlendirilmedikleri, yine bu azınlık içindeki sanatçıların önlerin açılıp açılmadığı konusu hep tartışma konusu olmuştur ki cumhuriyet döneminde bir anda zenginleşen azınlık grupların kimler olduğu da malumlarımızdır.

Evet, sonuç olarak ırkçı değiliz. Hem dinimiz ve hem de milletimizin yüksek karakteri böyle bir tercih içinde olmamızı reddeder. Ama beni aldatanları ve içimize girenleri ve hatta beni yönetenleri de tanımak zorunda olduğumuzu ifade etmek isterim.

‘Bütün müminler kardeştir’ düsturu içine kim giriyorsa başımızın üstünde yeri vardır. Ama aldanmamak da önemli. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki hata şansımız yok.

Ekrem Ata

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...