Cumartesi, 05 Eylül 2009 04:06

DENİZCİNİN RAMAZANI 4

DENİZCİNİN RAMAZANI 4

 

 Sahur sevabından mahrum kalmamak için

 

Askeri okulda olmamıza rağmen iftar ve sahur yemeklerimiz sanki “ailemizle birlikteymişiz” gibi hoş ve güzel geçiyordu. Öyle ki oruç tutmayan sınıf arkadaşlarımız bile bu güzel kaynaşma ortamından istifade etmek için iftar yemeklerine geliyor hatta sahura bile kalkıyorlardı.

Askeri okullarda hemen hemen her şey tören nizamında yapılır. Sabah akşam “tabur” adını verdiğimiz içtimalarda toplanır uygun adımla gider gelirdik. Hatta yemekhaneye giderken bile uygun adım yürür, üst sınıfların yerleşmesini bekler, nöbetçi subayının izniyle yemeğe başlardık.

Nöbetçi subayı “Tanrının adıyla” der biz de aynısını tekrarlayarak yemeğe başlardır. Tabii bu arada benim gibi bir çok kişi hatta sesli bir şekilde besmele çeker öyle yemeğe başlardı.

Yemek sonunda yine komutla “çok şükür” der eğer ses zayıf çıktı ise tekrarlatılır böylece şükür vazifemizi de yapmış olurduk. Kısaca her ne kadar “laiklik” adı altında dinden ayrılıyoruz dense de geleneklerimiz sayesinde dini vecibelerimizi “zorla” olsa da yapmış oluyorduk.

Sekiz senelik askeri okul hayatı ister istemez öğrencileri bu törensel düzenden dolayı bıktırırdı. Fakat iftar ve sahur sofralarında askeri veya törensel adetler çok aza indirilmişti. Mesela normal yemeklerde “Tanrının adıyla” diyerek başlarken bu sefer besmele çekip afiyetle yemeğimize başlayabiliyorduk.

Bazı sınıf arkadaşlarım oldukça iştahlıydı. Günde üç öğün yemek yedikleri yetmiyormuş gibi birde sahur yemeğine kalkanlara da rastlıyorduk. Böyle bir durum Bektaşi fıkralarına dahi konu olmuştur. Bir tanesinde;

Bektaşi’ye sahura kalktığını görünce bir gün sormuşlar:

—Hayrola erenler, hani sen oruç tutmuyordun?

—Ne yani, oruç sevabından mahrum kalıyorum bir de sahur sevabından da mı mahrum kalayım.

Diye cevap vermiş. Aynen bu Bektaşi gibi davranan arkadaşlarımıza hiç kimse kızmıyor Ramazan bereketi ile dolu olan sofralarımızdan herkes neşeyle kalkıyordu.

Cenabı Allah, bütün Ümmeti Muhammedin sofralarından bereketi eksik etmesin…   

                                                                                                                                                                                                         

 Ramazan’ın verdiği güç

 

Bahriye mektebini bitirmiş deniz teğmen rütbesi ile görevime başlamıştım. Fakat o yıl bütün hayatım boyunca o kadar üzülmediğim olaylarla karşılaştım.

Bahriye mektebi son sınıfında okuyan yedi arkadaşım dindar oldukları için okuldan ayrılmak zorunda kalmışlardı. Bu arkadaşlarımın en belirgin özelliği gizlemeye gerek duymadan namazlarını kılıyor olmaları idi.

Ayrıca bu öğrenciler benim gibi vasat bir öğrenci değil okulun en başarılı öğrencileriydi. Her yıl “Komutan Onur Listesi” adı verilen disiplinli ve başarılı öğrencilere verilen ödülleri alırlardı.

Mezun olduğum 1986 yılında İhtilalci Cumhurbaşkanı, diline irticayı dolamış gittiği her yerde dindar insanlara verip veriştiriyordu. Bu arada askeri öğrencilerden de bahsediyor dindar öğrencilerin ne derece tehlikeli olduğunu utanıp sıkılmadan söyleyip duruyordu.

Zavallı halkımız kuzu kuzu bu iftiracı adamı dinliyor bazen de alkışlama gafletinde bulunuyordu.

Her ne ise o yılları benimle yaşayanlar bilir, askeri okullarda birden irtica fırtınası esmeye başladı. Marksist öğretmenlerin de katkısı ile dindar olduğu belirlenen binlerce öğrenci okullardan atıldı.

Sıra Bahriye mektebine gelmişti o yıl Deniz Lisesinde sıkı bir soruşturma yapılmış sonra Deniz Harp Okulunda da namaz kılan öğrenciler tespit edilmiş okuldaki disiplin ve başarı düzeylerine bakılmaksızın sırf Cumhurbaşkanı’na riyakârlık yapmak için okuldan atılmışlardı.

Bir Ramazan günü savaş gemisinde görevli olduğum halde beni Bahriye Mektebine çağırdılar. Öğrenci Alay Komutanı odasında bana ters bir laf söylediği için zaten yapılan haksızlığa duyduğum öfkeden dolayı kendisine bağırmaya başladım. Güya irtica nedeniyle beni sorgulamaya çalışıyordu.

Fakat Ramazan gününün verdiği manevi atmosfer nedeni ile sorgulayan ben olmuştum. Kendisine “Marksist öğrencilerle niye uğraşmıyorsunuz?” Diye hesap sorunca cevap veremedi ve beni odasında bırakarak Okul Komutanının yanına çıktı.

Bir müddet sonra döndüğünde “herhalde kavga çıkacak ve beni hapse atacaklar diye beklerken” bana gayet iyi davranmaya başladı.

İki öğrenci odaya gelerek “benim kendilerine namaz kılmaları için baskı yaptığımı ve Said Nursi’nin kitaplarını okumalarını tavsiye ettiğimi” söylediler. Ben de herhangi bir baskı yapmadığımı fakat dini kitapları okumanın iyi bir şey olduğunu çünkü askerlerin dindar olması gerektiğini söyledim.

Sonradan düşününce bu sözleri nasıl söylediğimi hep merak etmişimdir. “Konuşana değil konuşturana bak”  kaidesince herhalde Allah konuşturuyordu.

Bütün bu olanlardan sonra Alay komutanı oruçlu olup olmadığımı sordu. Bende “oruçluyum” deyince, önüme asker karavanasından yemek geldi. Aradan 22 yıl geçmesine rağmen yemek hala aklımdadır. Barbunya pilaki ile pilav vardı. Yemeğimi yedikten sonra ayrılabileceğim söylendi. Ben de gidip birliğime katıldım.

İlginçtir bu olay sonucunda ben ve arkadaşlarım ordudan atılacağımı beklediğimiz halde tam 11 yıl görevime devam ettim. Bir kimse çıkıp bana dindarlığımla ilgili hesap sormadı. Demek ki mübarek Ramazan ayının bereketi olsa gerek insanlar mertlikten ve doğru sözlülükten hoşlanmışlardı.

Evet, en zalim insanlar bile onurlu bir cevap karşısında susabiliyor, hatta şaşırıp şok vaziyete düşebiliyorlardı. Bu olayı hayatım boyunca unutamadım ve bütün kardeşlerime doğruluktan şaşmamaları gerektiğini, eğer Cenabı Allah’ın yardımı var ise hiçbir güçten korkulmayacağını söyledim, vesselam…

 

Askeri gemilerde oruç

 

Yaklaşık on yıl boyunca savaş gemilerinde subaylık yaptım. Bu süre içinde çok şükür hiç ara vermeksizin orucumu tuttum. Nedense bana kimse karışmıyordu.

Halbuki özellikle tatbikatlara çıktığımızda gemi komutanları oruç tutulmasını yasaklar tutan personelin cezalandırılacağını söylerlerdi. Diğer zamanlarda yani liman süresince oruç tutmak isteyenlere yemek çıkarılır kimseye zorluk çıkarılmazdı.

Gemide disiplin işleri 2. Komutan tarafından sağlanır. 2. Komutan, Gemi Komutanının verdiği emirlerin yerine getirilip getirilmediğini kontrol eder aksine davrananları cezalandırırdı. Fakat oruç tuttuğu için cezalandırılan hiçbir askere rastlamadım.

2. Komutanlarımıza çocukluğumdan beri hiç Ramazan orucuna ara vermediğimi söylerdim. Onlar da bana karışmazlar hatta iftar yemeğinde gördükleri vakit “Allah kabul etsin” derlerdi.

Tatbikat bittiğinde Ramazan mesaisi uygulanır yemekler iftar saatine göre ayarlanırdı.

Gemi Komutanlarının neredeyse tamamının oruç tuttuğuna şahit olmuşumdur. Fakat bir tanesi çok ilginçti. Askeri okullarda dini konular ihmal edildiği için ne derece kötü sonuçlar doğurduğuna bir örnek olması bakımından oldukça ibretli olan bu olay umarım yüksek düzeyli subayları uyandırır ve akıllarını başlarına getirir.

Efendim, bu Komutanımız hem oruç tutar hem de gündüz vakti ilaç içerdi. Midesi mi rahatsızmış nedir? İlaç içerken de “modern bir insan” olduğunu söyler dinimizin akıl dini olduğunu ifade ederek oruçlu iken ilaç içmenin bir sakıncası olmadığını söylerdi.

Bir çocuğun bile bildiği ve sağlık durumu elvermeyenlerin oruçlarını erteleyebileceği gerçeğini ne yazık ki bu Komutanımız öğrenememişti.

Bütün subaylar durumun nezaketi gereği böyle bir şeyin olamayacağını bildikleri halde susarlar kendisine herhangi bir cevap veremezlerdi.

İşte dini bilgilerin hiç olmaz ise namaz, oruç gibi İslamın en önemli şartlarının askeri okullarda okutulması gerekliliği ortaya çıkıyor. Aksi takdirde bu olayda olduğu gibi üzücü ve cahilce hareketlerin doğması kaçınılmaz olmaktadır.

Allah bütün yönetici durumundaki kardeşlerimize akıl, izan ve iman nasip etsin…     

 

Gemilerde oruç saatlerinin belirlenmesi

 

Deniz ortasında oruç tutmak biraz farklıdır. Zira geminin rotasına göre günler uzar veya kısalır. İftar ve sahur vakitlerini hesaplamak ayrıca astronomik seyir bilgilerini gerektirir. Hoş güneşin doğuş ve batışını görerek hesap kitap yapmadan da oruç tutulabilir lakin aşçının yemek saatini bilerek yemeği hazırlaması daha güzel olacaktır.

Batıya doğru gidildikçe günler uzar genellikle bir gün 25 saati bulur. Yani o gün akşam saat sekizde iftar etmiş iseniz ertesi gün dokuzda iftar etmek zorunda kalırsınız. Doğuya doğru giderken bu sefer zaman tersine çalışır. Bir gün 23 saat olmaktadır. Yani ertesi gün bir saat önceden orucunuzu bozabilirsiniz.

Eğer limanda değilsek saatleri kendimiz hesaplamak zorunda kalırız. Bazı limanlarda ki bu limanlar gayri müslim ülke limanları ise yine aynı hesabı yapmak gerekir. Müslüman ülke limanlarında sorun olmaz zira iftar ve sahur saatleri televizyonlardan verilir. Zaten ezan sesleri ve bizdeki gibi minarelerin ışıkları iftar ve sahur saatlerinin belirlenmesinde kolaylık sağlar.

Zamanı; ikinci kaptan hesaplar. İftar ve sahur saatlerinin belirlenmesi için sivil alacakaranlık zamanı esas alınır. Bu saat bütün notik almanaklarda gün gün belirlenmiştir. Hesaplama için sadece bulunduğumuz mevkiinin ayarlaması gerekir.

Yani mahallî zamanı bulmak zorundayız. Bu durum aynen illere göre imsakiye çıkarmaya benzer. Her ilde farklı zamanlarda oruç bozulmakta, güneşin doğuş ve batışı farklı saatlere denk gelmektedir.

İkinci kaptan olduğum zamanlarda işi garantiye almak için daima beş dakika geç olarak saatleri bildirirdim. Zira küçük bir hesaplama hatası orucun iadesini gerektirebilir. Yani yeniden o gün için oruç tutmak zorunda kalmayalım diye böyle orucu kısa da olsa uzatırdım.

Allah’tan oruç ibadetlerimizi kabul buyurmasını ve bütün günahlarımızı affetmesini niyaz ederim.

 

 Gemilerde oruç tutmak

 

Gemi faaliyetleri günün 24 saati devam eder. Bu nedenle iftar ve sahur yemekleri nöbetleşe yenir. Ramazanın ilk günlerinde gemideki mürettebatın çoğu oruç tutmakla birlikte sonlarına doğru bu sayı azalır ve oruç tutanlar azınlığa düşer.

Eskiden bu duruma çok üzülürdüm. Fakat daha sonra Kaptan olunca bütün sorumluluk üzerime bindiği için nedense üzülmemeye başladım.

“Emri bil maruf” yani farzları yayma konusunda her Müslüman’ın üzerine vazifeler düşmektedir. Lakin dinimizde bazı ruhsatlar da bulunmaktadır. Örneğin seferi durumda bulunanlar bazı kolaylıklardan yararlanabilirler. Dört rekâtlı farz namazları iki rekât kılmak gibi. Bu şekilde kılınan namaz sünnet olduğu için daha da faziletlidir.

Oruç konusunda da bazı kolaylıklar vardır. Niyet etmeden tutulamayan oruçlar daha sonra kaza edilebilir.

Ben 27 yıl boyunca denizlerde çalıştım. Hem askeri hem de ticaret gemilerinde bir gün dahi orucumu kazaya bırakmadım. Lakin gemi mesaisi ağır olduğu için oruç konusunda ısrarcı olmamaya çalıştım. Zira bir nevi canları kaptana emanet edilmiş gemi ve denizcilerin, küçük bir dikkatsizlik sonucu kazaya yol açmaması için tedbir almak lüzumu vardır.

Bu nedenle oruç tutamayanları “nasıl olsa seferiyiz, yurda dönüp izne çıkınca telafi edersiniz” diyerek, teselli ederdim.

Fakat aynen benim gibi hiçbir zaman orucunu bozmayan denizci kardeşlerime de rastladım. Bütün zorluklara rağmen hiç şikâyet etmeyen arkadaşlarım vardı. Elimden geldiği kadar gemi mesaisini hafifleştirmeye çalışsam da zorunlu faaliyetler örneğin yanaşma-kalkış manevraları esnasında yapacak bir şey yoktur. Elin adamı “yahu sen oruçsun biraz ağırdan al” demez. Kendi işine bakar.

Fakat oruç Hıristiyanlık dininde de olduğu için çok saygı duyduklarını gördüm. Gerçi onların orucu bazı gıdaları yememek şeklinde yani Müslümanların orucundan oldukça farklı. Ama inançlı insana dünyanın neresinde olursa olsun saygı gösteriliyor. Tecrübeyle sabittir.

 

Vehbi HORASANLI

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...