Salı, 29 Haziran 2010 16:27

Esaretin Bedeli

Esaretin Bedeli

Kafkasya, etnik mozaiğin ve kültür çeşitliliğinin en zengin olduğu coğrafyalardan bir tanesidir. Bu haliyle Türkiye’nin kuzey batısındaki Balkan yarımadasına benzer.

Anadolu yarımadası bu bölgelerde yaşayan Müslümanların sığındığı bir yer olmuştur. Batıdan Arnavut, Boşnak ve Pomak Müslümanlar nasıl ki barbar ve komünist devletlerden kaçıp ülkemize sığınmışlar aynı şekilde Gürcü, Çerkez, Balkar, Çeçen, Kabartay ve İnguş Müslümanları da özellikle Rus zulmünden kaçarak Anadolu’ya göç etmişlerdir.

Sovyet dönemi, Çarlık Rusya’sından çok daha berbattır. Marksizm sadece Müslümanları ezmemiş Hıristiyanlık dinini de ortadan kaldırmak için çok büyük tahribat yapmıştır. Sovyet hâkimiyeti altında kalan Müslüman halklar bırakın dinlerini yaşamayı çocuklarına en temel bilgileri dahi öğretme imkânı bulamamışlardı. Komünist esaretinin en ağır bedeli işte bu hazin durumdu. Bunun bir delili olarak en son çalıştığım gemide yaşadığım acı hatıraları paylaşmak istiyorum.

Gemimiz Türk personelin azınlıkta olduğu özellikle Gürcülerin bulunduğu çok milletli bir gemiydi. Yedi denizci Gürcü ve bunlardan altı tanesi de Müslüman’dı.Gürcü gemi adamları işlerinde çok çalışkandı. Çok ağır görevleri ve işleri şikâyet etmeden başarılı bir şekilde yerine getiriyorlardı. Fakat dini konularda ne yazık ki bu denli iyi değildiler. Onlara insancıl bir şekilde yaklaştığım için beni çok seviyorlardı. Aslında gemi kaptanları işveren vekili pozisyonunda olduğu için pek sevilmezler lakin benim durumum biraz farklıdır. Şu ölümlü dünyada işi gücü ikinci plana bırakır iyi ilişkiler kurmayı ve insanların duasını almayı daha çok önemserim. Bu nedenle Gürcü denizciler de beni çok seviyorlardı.Onların bu yakınlıklarından istifade ederek özellikle dini konularda çeşitli sorular sordum. Almış olduğum cevaplar maalesef pek iç acıcı değildi. Gürcü kardeşlerimiz Müslüman’dı lakin sadece kâğıt üzerinde. Ne dini bilgileri vardı ne de dini yaşayışları.

Gemiden ayrılmama birkaç gün kala bu kardeşlerimizle sohbet etmeyi gerekli gördüm ve konuşmaya başladım. Öncelikle İslam'ın beş şartını sordum. Türkçeyi konuşamasalar da benim söylediklerimi anlayabiliyorlardı. Anlayamadıkları durumda ise Türkçeyi çok iyi konuşan Genadi tercümanlık yapıyor eğer o da anlatamaz ise Rusça bilen Çarkçıbaşımız devreye girerek yardımcı oluyordu.

İslam’ın beş şartını ilk defa duyuyorlardı. Mecburen buradan anlatmaya başladım.

Kelimeyi şehadet getirmeyi sorduğumda hepsi bunu bildiğini söyledi. Biraz bozuk bir şekilde olsa da şehadet cümlesini söylediler. İkinci şartın namaz olduğunu söyledim. Maalesef bunu da bildiklerini fakat yapamadıklarını ancak ülkelerine gittiklerinde yapabildiklerini söylediler. Omar isimli yaşlı denizci ise hayatında hiç camiye gitmediğini söyledi.Omar’dan söz aldım. Gürcistan veya Rusya’ya gittiğinde muhakkak Cuma namazına gideceğini söyledi. İki ülkede evi vardı ve her birinde çocukları olduğunu söylüyordu. Çocuklarına dinimizin emirlerini öğretmesinin çok önemli bir görev olduğunu söyledim. Özellikle Hıristiyan olan eşinden doğan çocuğuna Müslümanlığı öğretmesi gerekirdi. Bana bu konuda gayret edeceğine dair söz verdi. Rabbim hidayet nasip etsin İnşallah…

Lezgi olan bir başka denizcinin eşi de Kabartaylı idi ve Hıristiyan olduğunu söyledi. Fakat nasıl bir Hıristiyan ise Haçı kabul etmiyor üzerinde ve evinde taşımıyordu. Ona da eşinin Müslüman olması ile ilgili olarak bazı nasihatlerde bulundum. Bir kişinin hidayetine vesile olmanın sahralar dolusu kırmızı koyunu sadaka olarak vermekten daha hayırlı bir iş olacağını söyledim. Eşi kendisini çok seviyormuş. Her ne söylese yapar imiş. İyi işte dedim, madem böyle diyorsun önünde büyük bir fırsat var. Bunu kullan dedim.Bana ülkesine yani Azerbaycan’a dönünce muhakkak bu hayırlı işi yapacağını söyledi. Ayrıca eşinin çok araştırmacı olduğunu dini sohbetlere gittiğini söyledi.

Sohbetimiz İslam’ın diğer şartları ile devam ediyordu. Namazdan sonraki şartın Oruç olduğunu söyleyince bunu da bildiklerini fakat gemide tutamadıklarını söylediler. Bir iki tanesi ülkelerinde yani Gürcistan’da oruç tuttuğunu söyledi. Diğer iki şartın ise durumu iyi olanlar için geçerli olduğunu, hac ve zekât vermeleri için belirli bir maddi güce erişmeleri gerektiğini söyledim.

Sohbetimiz gece yarısına kadar devam etmişti. Çok duygusal bir şekilde vedalaştık. Uzun süre demirde kalmıştık ve gemimizin yanaşması için sabahı beklememizi gerekiyordu.  Sonunda güzel bir sohbet ile gemiden ayrılmıştım. Rabbimden bütün Müslümanlara iman ile yaşamayı ve ibadet etme şuurunu öğretmesini niyaz ediyorum.    

Vehbi HORASANLI

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Son Düzenlenme Çarşamba, 30 Haziran 2010 16:27
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...