Salı, 30 Kasım 2010 11:56

ADALETİN ADINI LEKELEYENLER

Adaletin adını lekeleyenler

Ülkemizde hukuk adına cinayetler işleniyor. Göz göre göre adaletsizlik almış başını gidiyor. Bu kanunsuzluklar ne yazık ki hayâsızca ve utanmadan gerçekleştiriliyor.

Önce Anayasa’mızda “yargısız infaz” adı verilen Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararlarının yargı denetimine alınmaması diye dünyada eşi benzeri görülmeyen bir uygulama vardı. Bu madde ileri sürülerek 1700 civarında subay ordudan atıldı. Amaç orduda darbe yapmaktı, fakat dindar olan ve vatanını canı gibi seven bu askerlerin ne yapıp edip ordudan uzaklaştırılması gerekiyordu.

İşte, Anayasa’nın 125. Maddesi darbecilere bir fırsat tanımıştı. Eşleri başörtülü olan subaylar önce fişlenmiş sonrada bu madde sayesinde yargı yolu kapalı olduğu için “tereyağından kıl çekercesine” ordudan uzaklaştırılmıştı.

Bu utanç verici işlem yapılırken sağcısı solcusu her kesimden itiraz sesleri yükseldi. Ne yazık ki siyasetçiler ödlek bir tavır içine girerek YAŞ kararlarını imzalamaktan çekinmediler. Son dönemde şimdiki Cumhurbaşkanı Gül, ortaya “şerh koyma” adı verilen hiçbir işe yaramayan bir adım attı.

Ordudan yine dindar subaylar atılıyor, hükümet “ama biz şerh koyduk canım” diyerek darbe yolunda gereken işler yapılmasına sesini çıkaramıyordu. İşin ilginç tarafı darbe yapılması için gereken her türlü icraat yapılıyor adeta “bile bile lades” deniliyordu.

Fakat Nokta dergisi bir anda bütün planları alt üst etti. Alper Görmüş isimli bir gazeteci “darbe günlükleri” adı verilen bir kuvvet komutanının günlüklerini yayınladı. Bu günlüklerin mahkeme sonucu bahse konu amiralin bilgisayarından çıktığı ispatlandı lakin nokta dergisi çeşitli baskılar sonucu kapanmaktan kurtulamadı.

Sonunda her şey çorap söküğü gibi bir bir ortaya çıktı. Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Kafes planları ve Balyoz Harekâtı adı verilen darbe senaryoları tam bir “suçüstü” pozisyonunda ortaya çıktı. Şimdi bütün bu darbe planlarına cesur savcılar el koymuş darbecilerin üstüne üstüne gitmeye başlamışlardı.

Fakat o da ne, askeri hâkimler nasıl olduysa yargıç isimlerine yakışmayacak şekilde darbe planlarının üstünü örtmeye çalışıyor darbeci askerleri korumaya çalışıyorlardı. Eski Genelkurmay Başkanının etkisi ile bağımsız ve tarafsız olması gerekenken darbe suçlularını koruyacak şekilde hareket ediyorlardı. Islak imzalı belge ve deliller ortadan kaldırılmaya, deliller karartılmaya çalışılırken daima darbe sanıklarını gözeten kararlar alınıyordu.

Yapılan açıklamalar utanç vericiydi. YAŞ kararı ile askerler yargıdan kaçırılarak ordudan atıldığında “masuniyet karinesi” göz ardı edilirken yani “suçu ispatlanana kadar kişinin masum olduğu” gerçeği unutulmuşken bu sefer askeri hâkimler darbecileri korumak için bunu dillerine dolamışlardı.

Hâlbuki bu esnada “mızrak çuvala sığmaz” dedirtecek deliller bulunuyor, yeraltından silahlar çıkarılıyor, darbe örgütü mensupları itiraflarını orijinal belgeleri ile sunmaya devam ediyordu. Bu inanması güç fakat ortada olan “aymazlık” hala devam etmektedir.

Halkımız, kasım ayında yapılan referandum sonucunda Yaşzedelerin yargısız infaz edilmesine engel oldu. “Terfi işlemleri haricinde YAŞ kararlarına yargı yolu açılması” halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul edildi. Gerçi terfi işlemleri de yargıya açılmalıydı lakin anayasayı bu şekilde değiştirdiler, biz ne yapalım, buna da şükür demek zorunda kalmıştık.

Fakat o da ne, askeri yargı düpedüz anayasa ihlali yaparak Balyoz davası nedeniyle terfi ettirilmeyen general ve amirallerin terfi ettirilmesi gerektiği kararını verdi. Bu ne cesaret, bu ne cüret. Yoksa bizim bilmediğimiz bir darbe mi yapıldı da askeri hâkimler bırakın kanunları Anayasa Maddesini açık bir şekilde ihlal eden bir karar veriyordu.

Hani, darbe yapılarak anayasa fiilen ortadan kaldırılsa diyeceğim bir şey yok. Darbedir ne yapalım diyeceğim. Lakin “ YAŞ’ın terfi işleri yargı denetimine tabi değildir” hükmü dururken generalleri terfi ettirmeye çalışmak ne biçim iştir, bilen beri gelsin…

Hazreti Ali’nin, Selahattin Eyyübi’nin ve Fatih Sultan Mehmet Han gibi devlet başkanlarının yargıdan kaçamadığı, “devletin, kişi ve kurumların yaptığı her tür eylemin yargıya açık olması gerektiği” en basit bir hukuk kuralı olmasına rağmen ne yazık ki darbeciler yüzünden Anayasamıza bu şekilde girmiştir. Referandumla ancak bu kadar değiştirilebildi. Fakat hala bu madde ortada dururken askeri mahkemeler nasıl Anayasayı ihlal edebiliyor, şaşılacak şey doğrusu. Buna hukukçu kimliği dururken askeri yargıçlar nasıl karar veriyor, anlamak mümkün değildir.

Her ne ise, bazı kötü şeyler yaşanmadan yeterince anlaşılamıyor. Rezilliklerin ve aymazlıkların ortaya çıkması ve halkımız tarafından iyice anlaşılması için bu olumsuzlukları yaşamamız gerekiyor. Bir de “siz neye layık iseniz öyle yönetilirsiniz” hadisini unutmamak gerekiyor. Zira 50 yıldır darbecilerin bu memlekete etmediği kalmadı ama bir bakıyorsun bazı gafiller hala bunları alkışlıyor. İşte bu yüzden tokat yemeye devam ediyoruz.

Rabbimden bizleri bu darbecilerin şerrinden muhafaza etmesini niyaz ediyorum… 

   

 

 


Son Düzenlenme Çarşamba, 01 Aralık 2010 12:00
Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...