Salı, 19 Nisan 2011 13:43

Osmanlıca diye bir dil var mıdır?

İnternette çeşitli gruplardan gelen postaları okurken bir arkadaşım, dini içerikli yazı için şöyle demiş. Lütfen yazınızı “Osmanlıca “ yazmayınız çünkü bu tür yazıları anlayamıyorum.

Osmanlıca denilen şey de Risale-i Nur dan bir pasaj. Baktım nesini anlayamıyor diye. Cümlenin gelişinden çok kolaylıkla anlaşılabilecek bir iki kelime dışında kullanılan bütün kelimeler Türkçe. Anlaşılmayacak hiçbir şey yok. ilkokula gitmemiş çoban bile anlar. Peki, sorun nedir. Bazı insanlar niçin özellikle Risale-i Nur’u anlamadıklarını söylüyorlar?

Efendim, sorun “öztürkçeci” de denilen dilimize karşı suikast planlamış uydurukçacıların yıllardır yaptığı tahribat. Ne yazık ki kelli felli edebiyatçı ağabeylerimiz bu konu üzerinde yeterince durmadıkları için kandırılıyor adeta oltaya takılan balığa benziyoruz. Ben edebiyatçı değilim lakin bu konuda da büyük yanlışlıklar yapıldığını fark edebiliyorum. İşin doğrusunu ifade etmek için ne yazık ki yeterli çalışmalar yok.

Bir kere “Osmanlıca” diye bir dil yoktur. Bunu aynen “Güneş Dil Teorisini” uydurdukları gibi kafadan sallamışlar. Peki, Osmanlı devletinde hangi dil konuşulurdu?

Cevap; Devletin resmi dili de halkın çoğunluğunun kullandığı dil de Türkçeydi. Bu kadar basit.

Olsa olsa çeşitli bölgelerde kullanılan lehçeler söylenebilir. Fakat bunların tamamı da Türkçenin lehçeleridir. Çıkarılan fermanlar yazılan resmi yazılar hep Türkçe idi. Devlet kapısında derdini anlatabilmek için Türkçe konuşmak gerekiyordu lakin halk kendi anadilini konuşuyor eğitim ve öğretim yapabiliyordu. Yani şimdikinden daha ileri bir düzeyde bulunuyorduk. Zira anadilde konuşma ve eğitim hakkı en önemli insan haklarından bir tanesidir.

Yalnız şu Karamanoğlu Mehmet Bey, halka zorla Türkçe konuşmayı emretmiştir. Bu bölgede yaşayan zavallı Rumlar, Ortodoks kaldıkları halde zaman içerisinde Rumcayı unutarak tamamen Türkçe konuşmaya başladılar. Sonunda bunları mübadele adı verilen zorunlu tehcir ile Yunanistan’a gönderdik. Yunanlılarda zavallı kardeşlerimizi Türkiye’ye gönderdiler. Mübadele konusu bir hayli can yakıcı ve büyük bir insan hakkı ihlali olduğu için bu hamur çok su götürür; o yüzden sadede dönelim.

Şimdi gelelim Türkçe sorunumuza. Niçin yazılmış Türkçe kitapları okuyamıyoruz? Sadece Bediüzzaman’ın kitaplarını değil bir Namık Kemal’i dahi anlayamıyoruz, neden?

Çok kısa olarak ifade etmeye çalışırsak şu gerçekler önümüze çıkacaktır.

1.       Dinimizi ortadan kaldırmak isteyenler önce dil konusuna el atmışlar. “Bu milletin dilini değiştirirsek yazılan bu kadar önemli eseri gençler anlayamaz ve biz de kendi materyalist düşüncelerimizi rahatlıkla empoze edebiliriz” diye düşünmüşler.

2.       Maalesef büyük bir yıkım yapılarak beklide bin senedir kullandığımız alfabemiz ortadan kaldırılmıştır. Aynen Rusların diğer halklara yaptığı gibi yazılan milyonlarca eser bir anda okunamaz hale gelmiştir. Malumunuz Sovyet politikalarından bir tanesi defalarca alfabe değişikliği yaparak bütün inanç sistemlerini ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Bu sayede Komünizmi genç beyinlere rahatlıkla aşılama imkânı bulmuşlardır. Bizde de yapılan bundan farklı bir usul değildir.

3.       Şu an kullandığımız alfabe Türkçe denilse de aslında Latin alfabesidir. Türkçeyle mürkçeyle alakası yoktur. Tamamen uydurmadır. Asıl alfabemiz şu “Osmanlıca “ adını verdikleri gerçek Türkçe alfabemizdir.

4.       Kuran harflerinden meydana gelen Türkçe alfabemizin, denildiği gibi okuma ve öğrenme zorluğu yoktur. En kolay örneğini kendi yakınlarımdan verebilirim. Zira Latin harflerini okuyamadığı halde çok güzel kuran okuyan o kadar çok insan tanıyorum ki. Demek ki okuma zorluğu Latin harflerinde de var idi ki, bir türlü sökemediler.

Maddeleri uzatmak mümkün. Hatta bu konuda kitap bile yazılabilir. Fakat kısa keserek şu dini kitapları niçin okuyamıyoruz? Sorusuna dönelim.

Bunun en basit cevabı tembelliğimizdir. Zira din bir ilimdir. Her ilmin kendisine mahsus bir terminolojisi vardır. Matematik öğrenmek için toplama çarpma bölme vs. kelimeleri bilmek şarttır. Keza fizik eğitimi için yerçekimi, elektrik, basınç gibi kelimelerin anlamlarını bilmek zorunluluğu vardır. O halde dini eğitimimiz için farz, sünnet, hamd, şükür gibi kelimelerin anlamlarını bilmemiz gerekir.

Yok, ben bunların Türkçesini isterim diyorsanız zaten bu kelimeler Türkçeleşmişlerdir. Analarımız farz olan bir şeye başka bir kelime kullanmadılar ki. Veya sünnet için “Peygamber Efendimizin (asm) tavır ve hareketleri” demediler ki. Büyüklerimizden öğrendiğimiz bütün dini kelimeler dini terminolojiden alındığı gibi Türkçeleşmiştir. Ama “benim dinle alakam yok” diyen birisi için çok yabancı kelimeler olduğu açıktır.

Kuran, Arapça lisanı ile indirilmiştir. Dolayısı ile dini terminolojinin çok büyük bir kısmı Arapçadır. Ne yapıp edip Arapçayı değil ama dinimizle ilgili sayısı yüzü geçmeyen kelimeyi öğrenmek zorundayız. Yoksa dini kitapları okuyamaz, bön bön bakarız vesselam…

Vehbi Horasanlı

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3 yorum

  • Yorum Linki Rafet KALYONCU Cumartesi, 20 Ağustos 2011 10:19 yazan Rafet KALYONCU

    2) Güya Karamanlı Rumların zorla Türkçe konuşmaya zorlanmaları iddiası ise tamamen gerçek dışıdır. Çünkü yazıda Rum olduğu iddia edilen o halk, Selçuklulardan çok önceleri Anadolu’ya göç eden; Ortodoks Hiristiyanlığı benimsemiş, Türkçeden başka dil bilmeyen ve fakat Grek alfabesi kullanan öz be öz Türk idiler. (Bu konuda pek çok kaynaktan mesela Prof. Dr. Necati DEMİR’in “TÜRKİYE’DE BULUNAN GREK HARFLİ TÜRKÇE KİTABELER VE KARAMAN TÜRKLERİNİN DİLİ” konulu çalışmasına bakılabilir.) Zaten bir fermanla (üstelik ferman sahibi üç yıl sonra vefat etmiştir), insanların anadilini çarşı pazarda konuşması yasaklansa bile, anadillerini onlara unutturmak sosyolojik olarak mümkün değildir. Neticede, bu insanlar Türk oldukları ve Türkçe konuştukları halde; sırf Ortodoks olmaları nedeniyle, mübadelede Yunanistan’a gönderilerek haksızlığa uğratılmışlardır.

    Raporla
  • Yorum Linki Rafet KALYONCU Cumartesi, 20 Ağustos 2011 10:18 yazan Rafet KALYONCU

    1) Osmanlıca ile ilgili bir konuyu araştırırken bu yazıya rastladım. Yazıda geçen; “…Karamanoğlu Mehmet Bey, halka zorla Türkçe konuşmayı emretmiştir. Bu bölgede yaşayan zavallı Rumlar, Ortodoks kaldıkları halde zaman içerisinde Rumcayı unutarak tamamen Türkçe konuşmaya başladılar…” ifadesini hayretle okudum. Hiçbir araştırma yapmadan önyargı ile kaleme alındığı anlaşılan bu ifadeler gerçeği yansıtmamaktadır. Şöyle ki; bilindiği gibi Selçuklular, halkın konuştuğu dil Türkçe olmasına rağmen devlet işlerinde Farsçayı kullanmakta idiler. Dil, bir milletin benliğini korumasında en önemli faktördür. Dilini koruyamayan milletler kimliklerini de koruyamazlar. Bu tehlikeyi gören Mehmet Bey 13 Mayıs 1277 tarihinde meşhur fermanını yayımlayarak Türkçe’den başka dil konuşulmasını yasaklamış ve Farsça’nın hakimiyetine son vermiştir. Kendisi de üç yıl sonra yani 1280’de Mogol istilası sonucu ebedi yurduna göç etmiştir.

    Raporla
  • Yorum Linki Selçuk Genel Cuma, 29 Nisan 2011 09:45 yazan Selçuk Genel

    Yüzlerce yıldır konuştuğumuz,yazdığımız,anlaştığımız,düşündüğümüz bir lisan idi,Türkçe.Halk dilinde eski Türkçe.Maalesef eski diyoruz.Sadece okuma,öğrenme açısından değil,yazma hususunda da insan fıtratına en uygunu idi.Sağdan sola ve sağ el ile yazmak,daha kolay,zahmetsiz ve yorucu olmayan bir eylem..Bunu hissedebiliyorsunuz.Dil olmadan hiçbirşey olmaz.Ne ilerleme,ne kalkınma,ne ekonomi,ne edebiyat,ne de edeb..Ne din öğrenilir,anlaşılır, ne de ilim..Bir milleti yıkmak,ortadan kaldırmak için ordulara,savaşa gerek yok artık. Dilini,alfabesini boz,yeter. Zaman içinde meydana gelen tahrifata bakınız.Bu bir milletin lisanının değişmesiyle,nasıl bir bozulmaya,çürümeye maruz kaldığının tablosudur.İlimde,teknolojide,edebiyatta,sporda her safhada çok mu ilerledik? Ya hayatımızda kullandığımız kelime haznesi?Afrika'daki Zulu kabilesinin ki kadar........

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...