Cumartesi, 15 Eylül 2012 12:06

İnsan’ın Varlığında ki Asıl Neden,

Bugün radyomu açtığımda geçmişte yaşandığı üzere yine İslam karşıtı bir filmin gündeme taşındığını öğrendim. Birileri yine İslam’ı şiddet ve korku üzerine dimağlara kazıma gayretine girmişti.

Bunun üzerine hayretler içerisinde kaldım. Hal bu ki İslam bir coğrafyaya değil tüm Dünya’ya medeniyeti getirmişti. Gerçi güneş balçıkla sıvanamazdı.

Üstelik kitabımız Kuran-ı Kerimde tüm dinlerin peygamberleri üstün tutulmuştu. Bu nedenle bir Müslüman asla diğer dinlerdeki kutsal değerlere saldırmaz, saldıramazdı. Onlara saldırmak kendi kitaplarına ters düşmek olurdu ki buda İslam’dan olamazdı.

Peki, neden diğer din mensupları İslam peygamberi efendimize (SAV) dil uzatma cüretini gösterecek bir film yapma cesaretini gösteriyordu?

Bu filmi ve benzerlerini görenler yapımcılarının aklından şüphe eder.  Gerçi insanlar inanmak zorunda değildi ama kutsal değerlere saldıracak kadar aşağılık olmayabilirdi.

 Harp okulu yıllarında okumuştum; bir felsefe kitabında insan düşünen bir hayvandır diyordu. Nasıl olurda insana hayvan denilebilir anlamak ve kabullenmek mümkün değildi. Gerçekten anlamamıştım da…

Ancak zaman geçmeye hayat beni yetiştirmeye başladıkça bu sözün aslında neyi anlatmaya çalıştığını anlamaya başlamıştım. Gerçekten de çok anlamlı ve yerinde bir sözdü. Elbette hayatını filozofluğa vermiş düşünmüş ve taşınmış bu insanların ortaya koyduğu bu sözlerde mutlaka deruni anlamlar olmalıydı ve vardı.

Allah insanları ve diğer varlıkları yaratarak yaratma sıfatını ortaya koymuş, her yarattığına idraki kabiliyetinde akıl vermiş, anlama, şuur ve içgüdüsel kavramlar vermiş. Biz insanlara ise farklı olarak düşünme ve iki yoldan birini seçme özgürlüğü sunmuş. Bunu da akıl denilen varlık ile yapmamızı istemiş.

Yani biz aklımız ile yol alır ve seçimimizi yaparız. Böylece insan kendisini yaratan yaratıcıyı bulur ve o yaratıcıya mutlak inanırsa şereflenir ve mahlûkatın en şereflisi haline gelir.

Yaratılanların kendisine hizmet etmek gayreti içerisinde olduğunu idrak eder. Güneş ve ayın, suyun ve rüzgârın hizmet ettiği gibi…

Ancak yaratanını bulmayı başaramazsa aklı kendisini imha eder ve hastalıklı bir ruh halini alır. Toplumsal değerlere hakaretlere başlar, onları aşağılar alaya alır. Onları küçümser, alay konusu yapar.

Kutsal değerlere bile saldırmak onu tatmin etmez artık. “Danimarka da çizilen çirkin karikatür, Müslümanların kutsal saydığı değerlere aleni saldırılar gibi...”

Bir gün mutlaka alaya aldığı bu değerlerle yüzleşme korkusu içini sarar ve onu büyük bir hızla çöküşe götürür.

Hayattan sadece yemek, içmek ve gününü gün etmek gibi zevkleri almayı bekler. Artık yaratıcısından uzaklaşmıştır. Aklı onu kendisini var edene, bu evrendeki esrarı çözmeye götürmek yerine, iyice çıkmaza ve batağa sürükler.

Bu durumda yaratıcının nazarında hayvandan dahi aşağılardadır artık.  Çünkü düşünmek, akıl ve idrak etmek o insana bir ayrıcalık vermemiştir.

O da bir hayvan gibi yeryüzünde yemekte içmekte gezmekte ulu orta dışkısını yapmaktadır.

 Yani artık o düşünen bir hayvan olmuştur. Kıymetsizdir. Değersizdir. İnsan olarak bir mana ifade etmemektedir.

Ruhu hastadır. Tedavi edilmesi gerekmektedir. Tabii bunun için önce hastalıklı olduğunu benimsemesi gerekir. Yoksa yine bir sonuç elde edemezsiniz.

Evet, ben yıllar sonra bu sözün gerçekten yerinde bir söz olduğunu idrak ettim ve gördüm. Demek anlamadan ve bilmeden itiraz etmemek gerekliymiş vesselam…

Bu İslam düşmanlığına yukarıdaki yazının bir kısmı ile cevap vermiş ve Allah’ın peygamberine (SAV) karşı hiç olmazsa bir şeyler yapabildim demek arzusunu yerine getirmek istemiştim.

Ancak bu yazıdan sonra kendi fikirdaşım olan bir arkadaşımdan peygamber efendimizin (SAV) ehli küfre karşı “siz onların kutsal saydıklarına küfretmeyiniz ki onlarda sizlerin kutsalına küfretmesinler” sözünü hatırlatarak bana şiddetli bir tepki göstermiştir. Maalesef bu da farklı bir vahamettir...

Evet, ben bu söz karşısında şiddetle baş eğiyor ve teslim oluyorum. Ancak bu söz bu olaya asla bakmaz. Bu onların kutsallarına sövme değildir. Bu hakarete uğrayan peygamberime (SAV) karşı belki de en alt seviyede, cılız kalmış bir sahiplenme duygusudur.

Eğer ben bu hakaretler karşısında hakarete uğrayan bu yüce insanın (SAV) bu sözünü iman nuru ile anlayamamışsam ve gereken cevabı verememişsem hani bende olması gereken feraset.

Hani bende olması gereken cihat anlayışı. Hani bende bedir aslanları ruhu. Ben kimim… 

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...