Pazartesi, 05 Kasım 2012 15:18

MUHASEBE ZAMANI

Maddi (şehadet) âlemde yaşanan hadiseler mana (gayp)  âleminde yapılanlar ile direk alakadardır. Çölde bir yaprak Cenabı Hakk’ın iradesi dışında düşmüyorsa başımıza gelenlerin hiçbir zerresi tesadüfi değildir. İstemediğimiz hadiseleri yaşamamız kadere fetva verdiren cürümlerimiz sebebiyledir.

Meselenin biraz daha anlaşılması için iki-üç örnek vereceğim. Said Nursi (RA)’nin has talebelerinden Rahmetli Alb. Hulusi YAHYAGİL’in tayini şark vilayetlerine çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı da sona ermiş. Sovyet Rusya savaştan güçlenerek çıkmış. Türkiye’den de Kars-Ardahan gibi vatan topraklarını açıkça talep ediyor. Hükümetin hop oturup hop kalktığı yıllar. Said Nursi (RA) mevzu kendisine açıldığında “kimse korkmasın, bir şey yapamazlar, Alb. Hulusi onlara yeter” buyuruyor. Sebepler dairesinde batılı devletlerin Stalin’in taleplerine karşı gelmesi ile plan geri kalıyor. Yani Alb. Hulusi YAHYAGİL’in manevi yönü Sovyet Rusya’nın maddi gücüne kâfi gelebiliyor.  

Gene 1 nci dünya savaşı sonunda Said Nursi (RA) bir rüya görüyor ve manevi bir mecliste kendisinden sual ediliyor.  İslam Dünyası’nda yaşanan bu acılı mağlubiyetin hikmeti nedir? Kadere hangi cürmümüz fetva verdirdi ki bunları yaşadık sorularına vermiş olduğu cevaplar enteresandır;

  1. 1.Günde 5 vakit namazı ihmal ettik, 5 sene cepheden cepheye koşturulduk;
  2. 2.Yılda 30 gün orucu çok gördük,5 yıl boyunca açlıkla terbiye edildik,
  3. 3.Kırkta bir, onda bir malımızdan infak etmedik, malımızı ondan dokuzu elimizden alındı,
  4. 4.Haç farizasından geri kaldık, ümmetle tanışmadık, kaynaşmadık, karşı cephelerde birbirimizle savaştık mealinde muazzam cevaplar veriyor ve manevi meclis de verilen cevapları tasdik ediyor.

Bir örnek daha verelim. Bildiğiniz gibi Rahmetli Adnan Menderes’in ilk icraatlarından biri de ezanın aslına döndürülmesi oluyor. Cenab-ı Hak kendisine bu sayede bereketli bir 10 yıl nasip ediyor ve Cumhuriyet döneminde Türkiye’nin belki de ilk kabuğunu kırması bu yıllarda gerçekleşiyor. Türkiye köylülükten şehirleşmeye, sanayileşmeye ve zenginleşmeye doğru olan yolu bu zaman diliminde bulabiliyor. Vatandaş bu milletin bir ferdi olduğunu, insan yerine konulduğunu yeni yeni anlayabiliyor. Ancak 1958-1960 yılları siyasi tarih açısından incelendiğinde Menderes Hükümeti’nin CHP tarafından yoğun propaganda neticesinde ürkek davrandığını, sözde irtica tehlikesi ile mücadele etmek durumda kaldığını biliyoruz. Hatta Said Nursi (RA) kendisini 3-4 defa ikaz ediyor. Son ikazlarında “eğer Ayasofya’nın ibadete açılmasını sağlar, Risale-i Nur’un serbestçe intişarına izin verirseniz Cenab-ı Hakkın inayeti ile muzafferiyetiniz devam edecek” diyor.  Hatta 17 ŞUBAT 1959 yılında Adnan Menderes’in geçirmiş olduğu büyük uçak kazasından mucizevi kurtuluşunu da ciddi ikaz olarak görüyor. İsmet İNÖNÜ de gittikçe tempoyu arttırarak irtica yaygarasına devam ediyor. Rahmetli Menderes de bunalıyor. Said Nursi (RA) ölümünden önceki son yurt gezisinde Konya’da ve Gölbaşı’nda talebeleri ile beraber ciddi kısıtlamalara maruz kalıyor. Ölümünden hemen önce Urfa’da kaldığı otelden ağır hasta olduğu halde çıkartılmak isteniyor ve ciddi arbedeler yaşanıyor. 23 MART 1960 yılında vefat eden Said Nursi (RA)’nin ardından Menderes hükümeti de bildiğiniz gibi 27 MAYIS 1960 tarihinde alaşağı ediliyor ve hazinli günler başlıyor.

Unutulmasın ki kalpleri değiştirecek olan, zaferi verecek olan Cenab-ı Hak’tır. O isterse sevdiği insanı bütün dünyaya sevdirir ve kendisine muzafferiyet nasip eder. Ama istemezse de kalplerden sevgisini alır ve kendisine helaket verir. İnsanlık tarihi bu örneklerle doludur. Hz. Musa (RA)’nın basit bir esir iken Firavun’a galip gelmesi gibi. Çünkü O razı olsa bütün dünya küsse ehemmiyeti yok, eğer O razı değilse bütün dünya kendisine hürmet etse bir kıymeti yok. Elbette O büyük insanlar bunu biliyordu.  

Dikkatinizi çekiyordur. Son zamanlarda ülkemiz üzerinde musibetler çoğaldı. Depremler, seller, afetler, kazalar, cinayetler, terör, ayaklanmalar, gösteriler hemen sayabildiklerimiz… Ustalık dönemi diye adlandırılan bir süreçte niçin zorlanıyoruz? Aslında hepimiz çok rahat bir dönem bekliyorduk. Beklentiler de bu şekilde idi. Anlaşılan o ki hepimiz kendi muhasebemizi yapmalıyız. Bir rehavet içinde olduğumuzu şahsen hissediyorum. Unutulmasın ki bugün halen AYASOFYA kapalıdır, kışlalarımızda cami ve mescitler göstermelik açıktır, Subay-Astsb. Eşleri başlarını kapatamamaktadır. Halen sosyal faaliyetlere katılma baskısı altındadırlar ve lojmanlarda oturamamaktadırlar. Kamuda başı kapalı bir hanımın çalışması imkânsız gibidir. Üniversitelerdeki uygulamalarda tamamen idari inisiyatiflerle rahatlık sağlanmaktadır. Cumhurbaşkanı’mızın hanımının kabul töreninde muhatap kabul edilmesinin çok daha beğenilecek tarafı yoktur. Daha hemen yakın zamanda bir arkadaşımız orduevinde ailesi, çocukları yanında olduğu halde muhatap kabul edilmedi.

Ayrıca birbirimize düşmeye başladık. Birbirimizin ayıplarını görür olduk. Bu da çok tehlikeli bir gidiş. Aksi halde gücümüz düşer, darmadağın oluruz.  Karşımızda bu kadar şer cephesi varken birbirimizin kusurunu görmek kadar büyük cinayet olamaz. Allah muhafaza maksadımızın tersi ile tokat yeme ihtimali var. Nimetin kadri bilinmez ise elimizden alınır. Sonra da pişman oluruz. Bilinsin ki nimetler de musibetler de devam etmez. Sebeplere takılmayalım, eğer musibet varsa dua zamanıdır, icra zamanıdır, gayret zamanıdır, Cenab-ı Hakkın ismini her zamankinden daha fazla yüceltmek zamanıdır. Kendimize en güvendiğimiz an en zayıf anımızdır. Acz ve fakr silahı kadar etkili bir silahımız yoktur. Ama elbette aczimizi ve fakrimizi sadece Cenab-ı Hakka arz edeceğiz.

Cenab-ı Hak hepimizin ferasetini arttırsın inşallah…

وَلاَ تَهِنُوا وَلاَ تَحْزَنُوا وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ

“Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.”

Ekrem Ata

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...