Yönetme erkini elinde bulunduran hakim güce göre (diktatörlük, monarşi, meşruti monarşi, oligarşi ve demokrasi vb) yönetim kanunları yapılır. Her rejimin kanunları olur, diktatörlerin, mafyatik oluşumların da kanunları vardır. Kanunun olması adaletin tecelli edeceği anlamına gelmez. Burada iki önemli husus vardır.
1-Kanunun dayanağı: Kanuna hayat veren, dayanak olan umdeler, prensipler önemlidir. Kanunun dayanağı ‘HAK’ ve HUKUK’ sa bir önemi vardır. Yani kanun Hakkın (bir şeyin hakikati, esası, olması gereken hali) , Hukukun ( Haklar) kanunu ise önemlidir. Çünkü bu halde, üstünlük HAK ve HUKUKTA olmuş olur. ‘KİM HAKLIYSA O GÜÇLÜDÜR ve kanun onun lehinde işler(Allah’ın va’z ettiği nizamda böyledir)..Bunun aksine: Kanun hakka, hukuka değil de ‘MUKTEDİRE-GÜÇLÜYE,KUVVETE’ göre yapılmışsa, o zaman’ KİM GÜÇLÜYSE , O HAKLI OLUR’( Beşeri sistemler). Bu taktirde kanun hak ve hukuk namına değil, güçten yana işler. Mahkemede; Haktan kaynaklanan değil, güçten kaynaklanan kanuna göre karar verir. Karar kanunidir, amma hukuki değildir. Bu sebeplerden dolayı insanların adaleti, adelet-i izafiyedir, nisbidir, mutlak değildir.
Bu yüzden Adalet tam olarak tecelli edemez.
2-Kanunun uygulanma şeklinden doğan aksaklıklar: Hakim de insandır, nefsinden kaynaklanan zaafları vardır. Zaaflarından dolayı kanunu uygularken taraflı, yanlış kararlar verebilir. Hele de yargı, bağımsız ve tarafsız değilse, hakim teminatı da yoksa, hakim olan gücün tesiriyle, onun lehinde karar verme ihtimali yüksektir. Ayrıca delil olarak sunulan şahitler de insandır. Kendisine, hakim güç tarafından zarar verilmesinden korktuğundan veya menfeatini, çıkarını düşünerek hakkı ketmetme, çarpıtma,
yalan söyleme ihtimali yüksektir. Hakimde şahitlerin ifadelerini göz önüne alarak kararını vereceğinden, hakkın zayiine sebep olan bir karar verebilir.
Bütün bu sebeplerden ötürü dünya mahkemelerinde adalet tam tesis edilemez. Gerçekte masum olan niceleri gadre, zulme uğrar ve dünyaları kararır,hayatlarısöner.
Mazlumlar, güçsüzler, garipler, güçlü zalimlerin zulmü altında inim inim inlerler, bu inilti ve feryatlarla dünya bir mâtemhane-i umumi haline döner. Cehennemibir hal alır.
Tarihte böyle cigersûz hadiseler çoktur. Zamanımızdaki hal-i âlem de buna şahittir. Bir taraftan savaş mağdurları, diğer taraftan diktatör, zalim rejimlerin sebep olduğu mağdurlar ölümle, haklarını zalimlerden alamadan dünyayı terk ediyorlar. Diğer taraftan bitmez tükenmez ihtiraslarının tatmini için savaş dahil, her türlü zulümlerle çocuk, kadın, yaşlı demeden mağduriyetlere sebep olan zalimlerde ölümle dünyayı terk ediyorlar. Bir farkla ki, refâh içinde yaşayarak , cezalarını çekmeden gidiyorlar.
Mazlumlar ve muti olanlar (Allah'a itaat edip, nefislerine gem vuranlar) haklarını nerede alacaklar?
Zalimler ve fâsıklar (Allaha itaat etmeyip, her türlü günâhı işleyip, arzularına göre yaşayanlar) cezalarını nerede çekecek ler? böyle bir yer var mı dır? Varsa bunun delili nedir ?
Evet, vardır. Bu, hayatın devamlı olacağı Ahirettir. Ahiretin varlığına en büyük delil de 'Allah cc, Hayat ve Ölüm 'dür. Madem bu kâinat ( evren) var ve gözümüzün önünde...bunları inkâr edemiyoruz. Öyle ise, bunların bir 'ustası', bir 'yapıcısı', bir 'yaratıcısı' nın olması da zaruridir. Zira bir fiil, failsiz olamaz. Şimdiye kadar 'Hâlık-ı kâinat ' olan 'Allah' cc.'tan başka ,kainatı yapan, yaratan bir insan, bir topluluk, bir merci gösterilememiştir. Bırakın bütün kâinat'ı yapmayı, dünyanın en gelişmiş laboratuarlarında bir tek 'canlı hücre' bile yapılamamıştır. Kevniyatın ‘patenti' Hâlık-ı Bâri' ye aittir. Bütün kainat ve içindekileri yaratan Allah cc tır.Allah, Kur’anı –Hakim’de şöyle buyurmaktadır;
''sizin ilâhınız, bir tek ilâh'tır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Rahmân ve Rahîm O'dur''(bakara-163). Allah, Adil-i Mutlak'tır, adaleti de; adalet-i tâmme ' dir. Allah, 'aziz-in züntikam' dır. Bir devlet, bir başkan, bir ülkedeki hakim güç, kendisine itaat edenleri mükafatlandırır, asileride cezalandırır. Bu nasıl zaruri ve tabii bir durumsa, aksi halde otorite tanınmaz, anarşi, fitne çıkar, sonunda devlet yıkılır. Buna hiçbir otorite müsaade etmez. Aynen bunun gibi, Kâinatın Sultanı, tek otorite olan Allah cc kendisine itaat eden mûti kullarını mükafatlandıracağı bir Cenneti, âsi ve mücrimleri de cezalandıracağı bir Cehennemi olacaktır. Dünyada 8.8 milyon canlı türü var (E.O.Wilson,Harvard Üniv.) Herbir türün, bir mikroptan-sineğine kadar sayılamıyacak efradı var. Sadece Kış kıyâmetinde vefat edip, Bahar haşrinde yaratılan sinekleri bir düşünelim. Bizim kıymet vermeyip sıkıp öldürdüğümüz sinekleri bile unutmayıp yaratan HÂLIK-I KÜLLÜŞEY çok kıymet verdiği başta HABİBULLAH olmak üzere binlerce asfiyâyı, milyonlarca evliyâyı, milyarlarca mü'mini toprak altına atıp, öylece orada, berzahta bırakmaz. Bir mahşer-i acâib açacak, bir ebedî Âhiret yurdu kuracaktır. Cemâl'ine müştak olan mûti kullarını ebedî firakta bırakmıyacaktır. CEMÎL-İ ZÜLCEMÂL bunu va'd etmiş, hulf-ül va'd (vadinden dönme) ALLAH-Ü ZÜLCELÂL'İN ŞÂNINA YAKIŞMAZ.
Hem 'RABB-ÜL ÂLEMÎN OLDUĞUNU' tanımıyan, verdiği sayısız nimetleri inkâr ederek nankörlük eden, fitne çıkararak, kan dökerek, zulmederek yeryüzünü ifsâd edip Cehennem'e çeviren, isyan edip, günah işlemiye devam eden serkeş facirlere de hak ettikleri cezayı vereceğini tehdit ederek va'd eden KAHHÂR-I ZÜLCELÂL, onlar içinde bir MAHKEME-İ KÜBRÂ kuracak, Dünyada işledikleri suçların cezasını CEHENNEM HAPİSHANESİNDE ÇEKTİRECEKTİR.ADÂLET-İ MUTLAKASI bunu gerektirir.
‘’ Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir. (Al-i İmran-185)
‘’ İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevkedilirler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları açılır ve onlara (cehennemin) bekçileri der ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugünle karşılaşacağınızı (söyleyip) sizi uyaran elçiler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." derler. Ancak azap kelimesi kafirlerin üzerine hak olmuştur’’ (Zümer-71).
‘’Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur’’ (Tevbe-72).
HAYAT: Ceset' denen donanımda,'rûh 'denen yazılım programının işlemesiyle başlıyan bir faaliyettir. Bu faaliyet iyilikleri (ma'ruf- sâlih amelleri) de, kötülükleri ( ma'siyyet-münker) de ihtivâ eder. Hayat, neticesi olmayan anlamsız bir varoluş olmayıp, hayrında, şerrinde yapılmasına imkân veren faaliyetler alanı, bir imtihan meydanıdır.
''Allah, amelce hanginiz daha güzeldir diye,sizi imtihan etmek için, ölümü ve hayatı yaratmıştır''(mülk-2). Hayat madem imtihandır, bu imtihanın bir neticesi olmalıdır. İmtihanda başarılı olanların mükafatlandırılacakları, kaybedenlerin de zarar görecekleri bir netice ve mahal olmalıdır. Dünyada bu tam olarak görülmüyor. Öyle ise Ahiret zaruridir.
ÖLÜM: Ölüm inkar edilemiyen bir gerçektir. Bundan kurtulan yoktur. Ölüm, ‘Mahkeme-i Kübra’nın bir celbidir, bir zaruri davetidir. Nasıl dünya mahkemelerinde, muhakeme edileceklere bir celp çıkartılır. Mahkemeye gelmeyenler zorla getirtilir, aynen onun gibi Ölümde Ahirete cebri bir davettir. Kimse isteyerek ölmek istemiyor(cinnetle intihar, katil, kaza hariç). Madem ölüm var, bundan kurtuluş yok, öyle ise ya; ölüm öldürülüp, kabrin kapısı kapatılacak, ancak o zaman Ahiret, hesap, cehennem inkar edilebilir. Yok, ölüm öldürülemiyor, mezarda insanı bekliyorsa ki, hal böyledir. O zaman Ahiret, hesap, cennet, cehennem zaruri olarak olacaktır ve vardır. Adalet-i mutlaka bunu zaruri kılar.
Neticey-i kelâm,ifade-yi merâm:
Yukarıda özet olarak serdedilen deliller muvacehesinde;
Mazlumun hakkının zalimden alınacağı, zalimin de cezasını çekeceği bir mahkeme-i kübrâ kurulacak ve bir ceza ve mahpus yeri (cehennem) ,bir ücret ve saadet yeri(cennet) olacaktır vesselam.