Hicret; kelime olarak terk etmek, bir yerden başka bir yere göç etmek mânalarına gelir.
İslâmî ıstılâh ta; Hz.Peygamber'in milâdî 622 tarihinde Mekke'den Medine’ye göç etmesidir.
İslâm gelmeden önce Mekkeli müşrikler, şirk içinde her türlü günâhın fütursuzca işlendiği bir cahiliye hayatı yaşıyorlardı. Hz.Resûlullah sav. İslâmı tebliğe başlayınca müşrikler bundan çok rahatsız oldular. Zira islâm, şirke ve vahşet alûd yaşayışlarına karşı çıkıyordu. Müşrikler, putlarını (şirki) reddeden, tek Allah’a inanmayı (Tevhidi) ilan eden Hz.Muhammed’e sav karşı çıktılar. Halbuki,İslam’ı tebliğ etmeden önce O’ Abdullah’ın oğlu Muhammed (Muhammed bin Abdullah) iken, O’na ‘Muhammed-ül Emin’ diyor ve kıymetli emanetlerini bile teslim ediyorlardı. O, onların en akıllılarıydı.Hacer-ül esved meselesinde savaşın eşiğinden onları döndürmüştü. O’nun yalan söylediğine şahit olmamışlardı. Ne zaman ki, Abdullah oğlu Muhammed, Allah’ın Resulü Hz.Muhammed sav oldu ve Kur’anı tebliğe başladı; Bu sefer müşrikler O’na ‘ kezzab(yalancı), mecnun, sihirbaz’ demeye başladılar.Müşrikler evvela Hz.Peygamber'e, vaz geçmesi için çok cazip teklifler sundular (para,mal-mülk, reislik vs). Resûlullah'ın 'Ayı bir elime,Güneşi de bir elime veseniz, vallahi bu dava'dan vazgeçmem' demesiyle, müşrikler, Resulullah’ın davasından vaz geçmiyeceğini, tekliflerinin bir işe yaramadığını anladılar .Bunun üzerine müşrikler, başta Resûlullah olmak üzere bütün müslümanlara; önceleri boykot ve tecrit,sonra da işkence ve ölüme kadar varan ezâ ve cefânın her türlüsünü yapmaya başladılar.Bu zulüm ve gaddarlıklar öyle dayanılmaz bir hale geldi ki, müslümanlar, Resûlullah'a gelerek ' metâ nasrullâh' ( Allah'ın yardımı ne zaman) demeye başladılar. Cenab-ı Hakk ilâhî vahy'inde;
" .. İyi biliniz ki, Allah'ın yardımı çok yakındır"(bakara-214).
‘’Ey iman eden kullarım ! Şüphesiz yarattığım yer yüzü geniştir (darlandığınız zaman hicret edin). O halde yalnız bana kulluk edin’’(Ankebut-56).
" Şüphesiz ki Rabbin, eziyete uğratıldıktan sonra hicret edenlerin yanındadır..." (Nahl-110) demiş ve hicrete izin vermiştir. Allah-ü Teala, bulundukları yerde dinlerini yaşamaları,Allah’a kulluk etmeleri çok zor olunca,mü’minlere , o zor şartlardan çıkıp, dinlerini daha kolay yaşayacakları bir yere gitmelerini söylemiştir. Müslümanların,Allah’a itaatları ve islamı yaşamaları esastır.
Çünkü; Dünya fani ve ölüm gerçektir.Her doğan insan bir gün ölecektir. ‘’ Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur.Keşke bilmiş olsalardı’’(Ankebut-64).
Baskı ve zulümle Müslümanların dinlerini yaşamaları engelleniyorsa, Allah’a kulluğu tercih edip, o yerden (geçim şartları uygun olsa bile) hicret edip,İslamı yaşayabilecekleri uygun bir yere gitmeleri daha uygun olur ( orada geçim şartları zor olsa da). Dini yaşamak,Allah’a kulluk etmek, geçim şartlarından, rızık peşinde koşmaktan daha önemlidir. Nitekim Cenab-ı Hakk, Kur’anda;
‘’ Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip) yanında taşımıyor.Çünkü onların da,sizin de rızkınızı Allah veriyor.O her şeyi işitir ve bilir ‘’(Ankebut-60), buyurmaktadır.
Allah’ın rahmetinin bir eseri olan hicret etme müsaadesi gelince,
Mü'minler önce Habeşistan, sonra da Medine'ye hicret ettiler.Son olarak, Hz.Resûlullah, müşriklerin kendinde bulunan emânetlerini vermesi için Hz.Ali'yi ra. vekil ederek,Hz Ebu Bekir ile milâdî 622 bir Muharrem’in de Mekke'den Medine'ye(Yesrib) hicret etmiştir. Bu tarih, Hz Ömer'in halifeliği döneminde müslümanların HİCRİ TAKVİMİNİN başlangıcı
olmuştur. O tarihten itibaren Muharrem ayının birinci gecesi Müslümanların yılbaşı gecesi olmuştur.
Hicret; Müslümana isabet eden maddi ve manevi her sıkıntıdan,her zorluktan kurtulmak için bir vasıta, sığınılacak bir liman aramadır.
Hicret; İnsana kulluktan firar edip, Allah’a kulluğa yöneliştir.
Hicret; Şirkten kurtulup, Tevhide sarılmadır.
Hicret; Hevâyı terk edip, Hüdâ’ya itaattır.
Hicret; ‘Belhüm edall (hayvandan da aşağı) olmaktan çıkıp, ‘ eşref-i mahluk’ olarak hakiki insan olmaya yöneliştir.