Pazar, 06 Eylül 2020 14:49

Tam Bağımsızlık Yolunda...

Türkiye inşallah 100 yıl aradan sonra yeniden tam bağımsızlık yolunda büyük adımlar atıyor. Bugüne kadar bize verilen bağımsızlığın sadece görünüşte olduğu (her ne kadar yakın tarih yalan ve eksik bilgiler ile dolu da olsa) artık anlaşılıyor. Zira güneş balçıkla sıvanmaz.

 

Yakın tarihimizin kahraman bir dergisi var. Büyük Doğu (1943-1978). Defalarca kapatıldı, defalarca mahkemelik oldu. 35 yılda 512 muhteşem sayı çıkardı. Başında da tabi ki büyük milli şairlerimizden ve İslam kahramanlarından Üstad Necip Fazıl Kısakürek bulunuyor. 1952 yılında yayınlanan meşhur 29 ncu sayısı var. Oradan bir alıntı alalım.

 

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap:

 

‘İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.’

 

Evet bu alıntı bize gösteriyor ki imza bir söz alınmadan atılmamış. Bu söz de iki temel esasa dayanıyor.

 

• Osmanlının İslami temsil rolünün sona erdirilmesi,

• Osmanlının her türlü İslami bağlarının koparılması,

 

Lozan sonrasına baktığımızda verilen sözlerin doğruluğu ortaya çıkıyor.

 

Yine 2 nci lozan görüşmelerinde heyetimize sokulan bir yılan var. Meşhur haham Hayim Naum. Önce ABD’de şeytani planını hazır ediyor. Sonra İngiltere’de planını Lozan görüşmelerinde başkan olan İngiltere Dış İşleri Bakanına yani Lord Gürzon’a (halis Yahudi) açıyor. Aynen şu ifadeyi kullanıyor. 

 

"Siz Türkiye’nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslamiyet’i ve İslâmî temsilciliklerini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum."

 

Sonra Türkiye’de anlaşılmaz dostluklar kuruyor ve Lozan heyetine katılmanın da bir yolunu bularak ikinci Lozan görüşmelerinin hızlı bir şekilde sonuçlanmasına büyük katkı sağlıyor. Tüm görüşmelerde İsmet İnönü’nün hep yanında.

 

Ayrı bir konu ama Lozan görüşmelerinin kronolojik sırasını mutlaka bilmemiz gerekir. 2,5 aylık 1nci Lozan görüşmeleri nispeten milli çerçevede geçiyor ve görüşmeler tıkanıyor. 2,5 aylık arada mecliste kızılca kıyametler kopuyor. Sonrasında artık verilen sözler çerçevesinde 2 nci Lozan görüşmeleri üç ayda hızlıca sonuçlanıyor. 

 

Ama unutulmasın Lozan görüşmeleri bittiğinde (Türkiye tarafının onay tarihi 24 Temmuz 1923) henüz İstanbul İngiliz işgali altında ve hilafet yerinde duruyor. İngiliz askerlerinin İstanbul’u terk ediş tarihi 6 Ekim 1923 ve hilafet ise 3 Mart 1924 tarihinde kaldırılıyor. İngiltere de en son olarak hilafetin lağv edilmesi ile Lozan anlaşmasını imzalıyor (16 Temmuz 1924). 

 

Netice olarak Birleşik Kırallık Türkiye Lozan anlaşmasını imzalamadan İstanbul’dan çekilmiyor, Hilafet de kaldırılmadan Lozan antlaşmasına onay vermiyor. Gerçekten ilginç tarihler…

 

Kısaca Türkiye 1923 yılından itibaren hiçbir zaman tam bağımsız olmadı, olamadı. Hükümetler değişse de iktidarlar muktedir olamadı. Darbelere, muhtıralara, hükümet düşürmelere, kritik fabrikaların kapatılmasına, Adnan Menderes, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan gibi zatların (Allah hepsinden razı olsun) başlarına gelen her hadiseye, ASELSAN cinayetlerine bu gözle bakmakta fayda var.

 

• Tarihimiz, milli eğitim programlarımız belirlenmiş,

• Sanayide nereye kadar gideceğimiz söylenmiş,

• Hangi devletlerle nereye kadar görüşebileceğimiz, kimleri tanıyıp, kimlere mesafeli duracağımız yazılmış,

• …

 

Kısaca her şey açık gizli yazılmış.

 

Şimdi bugüne geldik çok şükür. 

 

Artık son ve en zorlu virajdayız. Zira bundan sonrası Allah’tan ümidimiz odur ki artık tam bağımsızlık ve İttihad-ı İslam süreci olarak tarihe geçecek. 

 

Önümüzde zorlu bir iki-üç yıl var. Bu süreçte anlaşılan o ki Türkiye devleti küçük, orta ve belki de büyük ölçekli savaşlarla yıpratılacak. Çok cepheli bir sürece itiliyoruz. Özellikle Yunanistan ile yaşadıklarımız asla tesadüf değil. Önemli harp prensiplerinden olan ‘kuvvet merkezi’ bir şekilde dağıtılmaya çalışılıyor. Trakya’dan Ermenistan’a kadar tüm cepheler hareketlendirilebilir. Emareleri görünüyor.

 

Esas korkum Suriye Irak cephesi ile ilgili. ABD’nin on binlerce tırla gönderdiği silahlar duruyor ve bir zaman için bekletiliyor. Şu anda Suriye ve Irak’ta bir ölüm sessizliği var. Hayra alamet değil. Ege’deki sıcak çatışmada hemen Suriye ve Irak cephesi harekete geçirilecek. Emin olalım ki karşımızdaki küfür cephesi tek millet olmuş durumda. TSK’nın insan gücünü sayısal olarak son yıllarda iyice azalttığını biliyoruz. İhtiyatlı olmakta fayda var. Asla zaaf gösterilecek zamanlarda değiliz. 

 

Bize düşman gibi gösterilen Arap milletleri ile ilgili algılara da kanmayalım. Bugün Mısır halkının kendi milleti dışında en çok sevdiği millet Türklerdir. Cezayir, Fas ve hatta Suudi Arabistan’ı da böyle düşünün.

 

Çok farklı bir süreçteyiz. Hadiseler çok ani ve def’i oluyor. Bütün bu çalkantıların sonunda mutlaka İttihad-ı İslam zuhur edecek. Ağlayan İslam’ın yüzü gülecek, dünya İslamiyet ekseninde bir huzur iklimi yaşayacak. Yaşanan her hadiseye bir doğum sancısı hükmünde bakmak gerekir. 

 

‘Küfür tek millettir. Bütün mü’minler de kardeştir.’ 

Son Düzenlenme Salı, 08 Eylül 2020 14:57
Ekrem Ata

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...