Salı, 25 Eylül 2012 11:44

Balyozda Nihayet!

Uzun zamandır kamuoyunu meşgul eden bir davaydı; “Balyoz Davası”

                Nihayetinde bugün 21 Eylülde karara bağlandı. Şimdi gerekçeli kararın yazılması bekleniyor.

                Kararın açıklandığı gün görünen tablo şu 364 sanıktan 325’İ ceza aldı. Evet, bu tablo ile ülkemizde gerçekten darbeler dönemi kapanmıştır. Kışlalarda ve sokaklarda sürek avı gibi yapılan takip ve yıldırma faaliyetleri son bulmuştur. İki kişinin imzaladığı tutanakla personel atılmaları tarihin derinliklerine gömülmüştür.

                Elbette bu durum özellikle mağdurlar başta olmak üzere mazlum tüm halkımızın yüreğine bir nebze olsun su serpmiştir. Ancak verilen cezalara baktığımız zaman iki durumun gözler önüne serildiğini görmekteyiz.

                Ceza alan sanık yakınlarının çoğu gözyaşlarına boğuldu. Bayılanlar ve fenalık geçirenler oldu. İlk şokun tesiri ile basına ve iktidara ciddi anlamda hakarete varan saldırılar oldu. Ve kendilerine adaletsiz davranıldığını topluma anlatma çabası öne çıktı.

                Geçmişe baktığımızda Balyoz Davasında yargılanan sanıkların misyonunu taşıyan ve büyük bir heyecanla kendileri gibi olmayanlara yapılan işkence misal işleri tek başlarına değil aileleri ile ortak bir operasyonla yürüttükleri hala hafızalarda yerini muhafaza etmektedir.

                Rütbeli personel kışlada bu zulmü yaparken hanımefendiler ve çocuklar ise evlerde bu ziyaretlere giderek “adeta baskın tarzında” zulme devam ettiler. Dolayısı ile bu tabloda yalnızca sanıklar değil sanık aileleri de aslında bir nevi kaderi ilahinin neticesi olarak cezalandırıldılar.

                Birlikte baş koydukları davalarında birlikte dert paylaşımı yapacaklar. Kısaca anlatmaya çalıştığım bu tablo birçok insanı hüzne bırakmakla beraber bir teselli resmini de oluşturmuştu aslında.

                Bu davanın ikinci bir boyutuna gelince o da davada asli kusurlu sanıklarla belki tali kusurlu olabilecek sanıkların birbirlerine çok yakın ceza alması ve ayrıma tabi tutulmamasıdır.

                Bu kadar sanıktan her biri birinci derecede suçlu ise o zaman ikinci derecede bu eyleme katılan insanlar nerede…

                Bu sanıklardan hiç biri emir komuta zinciri gereği bu seminere katılmadı? Neden bu husus ince bir adalet eleği ile tespite gidilmedi. Bu darbenin yapıldığı iddia edilen taraflardan özellikle Yüksek Askeri Şura “YAŞ” kararları ile ordudan ilişiği kesilen subay ve astsubaylardan bir bilirkişi heyeti oluşturulabilirdi.

                Mesela ben kalpleri bilememekle beraber 16 yıl hapse mahkûm edilen Tümgeneral Nurettin Işık’ın vatanını seven darbelere karşı bir insan olduğuna ve ordu içerisinde yapılan bu olumsuz düşünce sistemine karşı olduğuna şahidim.

Bir başkasının işlediği suçtan dolayı Kurmay Albay rütbesinde iken emir komuta zinciri gereği katıldığı bir seminerden başka aleyhinde delil olmayan bir insanın suçlanmasına nasıl taraftar olabiliriz?

Tabii elbette bir musibet karşısında masumların da zarar görmesi muhtemeldir. Burada vurgulamak istediğim bizlerin bu değerlendirmeleri yaparken daha itinalı ve sevinç çığlıkları atmadan karşılamamızdır.

İnsanların çoğu bu davalardan bir sonuç çıkmayacağı belki bir iki kişiye mahkûmiyet verilerek üzeri örtüleceği kanaatinde idi. Fakat korkulduğu gibi olmadı. Gerçekten tarihi bir karara imza attı mahkeme heyeti.

Millete rağmen sanık konumunda olan tutuklu generalleri ve gazetecileri de TBMM’ne sokmayı hedefleyen siyasi partilere de bir şamar gibi indi bu karar. Bir daha tescillendi millete rağmen artık iktidarın hayal olduğu gerçeği.

Israrla biz suçlu olmadıklarına inanıyoruz diye beyanat veriyorlar. Bu dava onların bir sonraki seçimde kan kaybetmesine neden olacak. Adeta Ergenekon ve Balyoz davalarının siyasi olduğunu iddia eden bu siyaset adamlarına millet siyasi bir ders verecek gelecek seçimlerde.

Artık asrısaadete dönüş başlamıştır. Gerçek birlik ve beraberliğin ümmete ümmetçe bakabilmek olduğu ortaya çıkmıştır. Ümmet olmak şuurundan başka bir gaye ile ortaya konulan yapılanmanın ömrünün ancak yarım asır olduğu tescillenmiştir.

Tarih boyunca görülmeyen siyasi düşünce yapısı ile yola çıkanların tarihe ders almak niyeti ile bakmaları elzemdir. Ümmet içerisinde etnik bir yapılanmaya yönelik düşünce yapısının olmadığı gerçeği anlaşıldığı gün bu ülke gerçek huzura erecektir.

İnsanların aşikâr olmayan hallerini ortaya koyarak muhalefet anlayışını sürdüren demokrasinin aslında insanlar arasında hırs ve ayrılığa meydan verdiği apaçık anlaşılmıştır.

Hayatlarını İslam fıtratı üzerine düzenlemeyen oluşumlar ebedi olamazlar. Anayasasını, ticaretini ülke yönetimini kâinatın tek sahibinin istekleri doğrultusunda düzenlemeyen fraksiyonların sonucunun bir göstergesidir aslında Balyoz Davası.

Allah manevi olarak demektedir ki; “Gerçek güç sahibi benim ve neyi planlarsanız planlayın o planları atalete uğratacak kudret sahibi de benim.”

Bu nedenledir ki yaşantımızda yüklerimizden kurtulmadıkça gerçek mana da hizmet erbabı olmamız da mümkün değildir.

Peygamber Efendimizin (SAV) Musab bin Umeyr’e (RA) “Musab Yesribe git ve orayı hazırla” emrini verdiği zaman Musab (RA) yüklerinden kurtulmuş olarak arkasına bir daha bakmadan gitmese idi kısa zamanda İslam’ın yayılışı mümkün olacak mıydı?

Biz de bu meselelerde muzaffer olmak istiyorsak anamızı, babamızı, hanımlarımızı, çocuklarımızı ve mallarımızı düşünmeden gidebilecek miyiz?

Çünkü Allah Balyoz Davası ile bizlerin yolundaki engelleri kaldırdı. Artık teselli ile değil icraatlar ile hedefe gitmek zorundayız ve mesulüz.

Hep beraber gerçek hizmetlere ve ashap misal şahadetlere ulaşmak ümidi ile…

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...