Salı, 30 Ekim 2012 13:46

Tersinden 29 Ekim..!

Bu yıl 29 Ekim birçok ilklere kucak açtı. Cumhurun başı ilk defa tesettürlü eşi ile kutlama törenlerine katıldı. İlk defa TSK nın başındaki isimlerle cumhurun temsilcileri tesettürlü ve tesettürlü olmayan eşleri ile bir araya geldi.

                Köşkte ilk defa Cumhurbaşkanı tesettürlü eşiyle misafirlerini ağırladı. 29 Ekim öncesinde de İlk defa bir Cumhurbaşkanı köşk camisinde neferlerle bayram namazı kıldı.

                Bu ilkler gerçekten ülkemizde gerçek manada adalet anlayışının ve halkın yaşam tarzının derinliğine dönüşün başladığını gösteriyor.

                Ancak bu ilklerin hazmedilemediğini görür gibi oluyorum. Daha dün uğradıkları baskılardan köşe bucak kaçanlar bugün Cumhurbaşkanımızın Köşkte kıldığı namazda neden rütbeli personel olmadığını sorgular haldeler.

                Görende ülkemizin tam manası ile İslami değerlerine döndüğünü düşünecek. Sanki ülkeyi yöneten siyasi ve bürokratların tamamı namaz kılmaya başlamış. Neden efendim, köşk camisinde eratla beraber yüksek rütbeli subaylar yokmuş. Diye bir eksiklikten dem vurulmaya başlanmış.

                Elbette gönül ister ki her şey İslam’ın temel değerlerinde olduğu gibi olsun. Ancak bu bir süreç. Bazı şeyler zamanla yerleşecek. Yani iki tane Ergenekon ve Balyoz davası görüldü diye. TSK’nın başındaki bazı generaller ve alt kademedeki şakşakçıları ceza aldılar diye, kurtuluşa mı erdik. Geride kalanlar bir anda hidayete mi? Erdiler.

                Bugün ilklerin yaşandığı 29 Ekim kaç yıla mal oldu. Kaç yılda bu ilkler yaşanabildi. Düşünmüyor muyuz? Sonra biz nerelere geldik. Hakkında açılan davaların hepsinden berat ederken tesettür ayetlerinin tefsirinden dolayı ceza alan bir Bediüzzaman’ın telkinlerine ne kadar uyabiliyoruz. Biz bu tesettürün neresindeyiz? Yoksa zamanı gelmedi, ortam müsait değiller lemi avutuyoruz kendimizi.

                Müslümanlar ve müminler yapmaları gerekenle değil de yaptıkları ile topluma haykırdıkları gün işte beklediğiniz o rütbeli personel Cumhurbaşkanımızın yanında yerini alacak ve başındaki şapkayı secdeye götürecektir. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Hem o fotoğrafta yer alan yaverine emir vererek üniformalı olmasını sağlayamaz mıydı? Neden bunu yapmadı?

                İçinde bulunduğumuz durumu izah açısından, 27 Ekim Cumartesi günü bir gazetenin ekinde verilen, 10 Kasım 1950 tarihli ve Üstat Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı Ortadoğu mecmuasında yer alan bir yazıyı aktarmak istiyorum. O yazı Birinci Meclis döneminde sinsice şehit edilen Ali Şükrü Bey suikastı ile alakalı. Bu olaydan sonra Meclis kürsüsünden onu şehit edenlere ve arkasında ki sinsi ellere karşı bir konuşma yapan Hüseyin Avni Bey bakın neler söylüyor.

                “…Efendiler bu elim sahnede, bu elim cinayetle içimizden titremeyen bir fert tasavvur etmem! Öyle bir fert varsa alçaktır, meydana çıksın. (Çıkmış mı?)…Efendiler bu kalem kırılmaz bu fikir ölmez! Efendiler, bizde azmetmişiz, Türk milleti bir sancak çekmiş, onu namus telakki etmiş ve onun altında kanunlar neşretmiş!... Bu kanunun fevkına çıkan alçaklar kahrolsun!!! Gayri mesul ve kanun fevkinde kendini telakki edenler, namussuzdur!... Fakat siyaset ve kanaatinden. Hürriyet-i efkârından dolayı bir mücahit bulunmak dolayısı ile vahşiyane ve caniyane bir mukabeleye maruz kalmışsa, onun hesabını bu millet soracaktır! Efendiler sizin her birinizin boynunuzda idam fermanları vardır…”

                Ali Şükrü Bey o yıllarda hilafeti İslimiye’nin savunuculuğunu yapmakta, yapmaya gayret etmekte idi.

                Bakınız bugün gelinen noktanın temellerinin atıldığı o günlerde bu işin arkasındakilerine nasıl bir hitabetle karşılık veriyor, vermeye çalışıyor. Eğer o karşılık veriş bir kalmasa idi belki de Allah Rad Suresi 11 ayeti kerime de vadettiği gibi toplumumuzu değiştirecek idi. Ama maalesef bugünlere gelindi. Hala ortalıkta kuru cesaret gösterisi yapanlar çoğunlukta.

                İdam fermanını koynuna alanlar maalesef azınlıkta olsa gerek. Elbette bu gelişmeler oldukça güzel ve hatta hızlı olmakta. Bizlere düşen sabır ve metanetle üzerimize düşeni yapmak. Ama bu üzerimize düşenin ne olduğunu keşfetmek bakalım kimlere nasip olacak.

                Hem bu 29 Ekim de birçok insanın dikkatinden kaçan ve belki de hepsinden daha önemli olan bir ilk daha yaşandı. Hatırlarsınız 1995-1996 yıllarında Aczmendi konvoyu Üstat Bediüzzamanı anma törenlerine katılmak maksadı ile geldiği Ankara’ya alınmamış idi. Hatta Elmadağ girişinde bir benzin istasyonunda mahsur bırakılmışlardı.

İşte şimdi o günleri planlayan sözde vatanperverler aynı benzin istasyonunda durduruldular ve “alternatif kutlama” adı altında yapacakları 29 Ekim kutlamalarına sokulmadılar. Yetiştirdikleri talebeleri bugün onları kendilerinin yaptırdıkları bariyerler önünde stopladılar.

                Bakın tarih tekerrürden ibaret diyenler bir kez daha haklı çıktı. O gün bu muameleyi müminlere layık görenler, bu gün aynı muameleye kendileri maruz kalıyorlar. Ancak düşünen ve ibret alan beyinler bundan bir ders çıkarabilirler.

                Elbette bizler inanan kesim olarak bize zulmedenlerin aynı muamele ile karşılık görmelerini arzulamayız, istemeyiz. Ancak vakıa bir gerçektir, vuku bulmuştur. Ders alınması gereken bir durumdur.

                İçinde bulunulan durumu anlamak için yine aynı Ortadoğu mecmuasında yer alan bir “Müzakere Usulü” ne de yer vermek istiyorum. Aslında Hikmet Oğuzoğlu daha o gün içinde bulunulan baskıcı durumu ortaya koymuş oluyordu. “Efendiler! Müzakere usulüne dair bir sözümüz var: Bu milletin ruhundaki masum geyiği parçalamaktan ve tertemiz manevi kanını içmekten başka gayesi olmayan ve bu gayesini kurtarıcılık maskesi adı altında putlaştırmak isteyen bir canavar saikın, olduğu gibi teşhisi işi müzakere edilmeden hiçbir meseleye yanaşılamaz. Soruyoruz: Ne günü tam konuşturacaksınız?”

                Bizlerde bu durumu göz önünde bulundurularak tam konuşturulacağımız günlere doğru emin adımlarla ve sabırla ilerlemeliyiz. 29 Ekime tersinden bakabilmeliyiz. Yapılanları takdir etmeli daha iyisi için gayret göstermeliyiz. Yapamayanlar varsa, yapan olarak talip olmalıyız. Yoksa oturduğumuz yerden konuşmamalıyız.

                Allaha emanet olunuz, sevgili okurlar…

Hamza Eroğlu

Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.

3 yorum

  • Yorum Linki H.Eroğlu Pazartesi, 05 Kasım 2012 22:45 yazan H.Eroğlu

    Şehir Emini Hanımefendi,
    Güzel duanız için teşekkür ederim.

    Raporla
  • Yorum Linki Şehiremini Çarşamba, 31 Ekim 2012 23:32 yazan Şehiremini

    Hala Aczmendilerden bahsediyorsun. Başına Müslüm Gündüz kadar taş düşsün. Bu adamların derin devletin adamları olduğunu anlayamadın mı?

    Raporla
  • Yorum Linki Hasan Coşkun Çarşamba, 31 Ekim 2012 00:24 yazan Hasan Coşkun

    Hamza Bey,
    Meseleyi Türkiye gerçeğini dikkate alarak gündeme taşımanız memnuniyet verici. Umarım herkes meseleye bu açıdan bakabilir. Teşekkürler

    Raporla

Yorum Ekle

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuza emin olun. HTML kodları kullanılamaz.

asder logo

Adaleti Savunanlar Derneğinin ilkelerini benimsiyor ve her alanda "adalet"değerini temel alan kural ve uygulamaların gerçekleştirilmesi için mücadele çalışmalarına katılmanın gereğine inanıyorsanız; bizi takip edin...